Sömürgecilikle mücadelede Afrikalı aydınların başlıca üç seçeneği vardı: İtaatkâr teslimiyet, itaatkâr direniş, itaatsiz direniş. Üçüncüsü kulağa çok hoş geliyor olmalı ki roman üzerinden “itaatkâr direniş”ten söz ettiğimde bazı okuyucularımdan tepki alıyorum. Özellikle Türkiye örneğinden hareketle, üçüncü şık mümkün iken ikinci şıkkı seçen Afrikalılar “ektiklerini biçiyorlar, oh olsun!” diyenler bile oluyor. Biz sömürge olmadık hamd olsun fakat itaatsiz direniş mi gösterdik? Modern dünyada itaatsiz direnen bir tek toplum örneği var mıdır? Harflerimizden, halifemizden ve hatta dilimizden verdiğimiz tavizler neyin işaretidir? Kemal Tâhir ve Attilâ İlhan gibi seküler aydınlarımız bile bu tavizkâr/itaatkâr tutumun maddî/manevî maliyetini sorgulamışlardı. Harflerimizin başına geleni Yol Ayrımı’nda şöyle değerlendiriyordu Kemal Tâhir: “Medrese kapatmak devriminden sonra, nice nice devrimler ardı ardına sökün etmekle, çünkü devrimdir, bir kez sustasından boşandı mı, koca Tanrı beterinden saklasın, zapt olmaktan çıkar, günlerden bir gün, sıra Harf Devrimi’ne geldi. Arap harfinin gerici, buna karşılık, Latin harfinin ilerici olduğu anlaşılmakla, ossaat gerici tepelenip, ilerici kucağa çekildi.