Güya Yavuz Sultan Selim Çaldıran seferine giderken Muş’ta yaptırdığı çeşmeyi dönüşte harap vaziyette bulmuş; bunun üzerine de aşağıdaki mısraları kendisi kaleme aldırarak çeşmenin üzerine yazdırmış. Şiirin anlamı 1999’da Hasan Pulur’un bir yazısında (hangi yazı?) dile getirilince çeşmenin üstündeki kitabe işgüzar yetkililer tarafından silinmiş! Çeşmenin kitabesinde güya şunlar yazılıymış:
Kürde fırsat verme ya Rab dehre sultan olmasın
Ayağını çarık sıksın karnı bile doymasın
Vur sopayı al haracı asla iflah olmasın
Ol bu çeşmeden gâvur içsin, Rum içsin Kürde nasip olmasın.
Bu müthiş(!) şiiri okuyup sersemlemiş olan okurlarım heyecanla soruyor:
Acaba bu bilgi doğru mu? Yavuz Kürtlere böyle beddua etmiş olabilir mi?
Benzer konular için atalarımız ‘Tut kelin perçeminden’ diye şık bir kelam etmişler. Biz de neresinden tutalım bunun diyoruz. Aksi halde uzayabilecek cevaplarımızı maddeler halinde sıralamak en iyisi…
Bu çeşme Muş’un neresindeymiş? Bir resmi, kazınmış da olsa kitabesini çekin, gösterin. Rivayetle, -mış, -miş ile tarih olmaz. Yerini söylesinler, gidip kendim göreyim.
En basit vezin ve kafiye bilgisinden ve şiir zevkinden yoksun bir heveskârın söylediği açık olan manzume, şiirimizin hamle üstüne hamle yaptığı Yavuz Sultan Selim Han devrine ait olamaz. Kelimeleri, bozuk vezni, külhanbeylerine yakışır üslubu ile bir sultana hiç ait olamaz. Üstelik Yavuz’un Osmanlı padişahlarının en âlimi, hatta Kürtlere en yakın davrananı, tarihimizdeki ilk ‘Kürt açılımını’ gerçekleştiren padişah olduğunu biliyoruz.
Yavuz Sultan Selim hiç Türkçe şiir yazmamıştır, divanı Farsçadır. Ona atfedilen “Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân / Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek” diye başlayan ünlü kıtası dâhil olmak üzere bazı Türkçe parçalar başka şairlere aittir ve Yavuz’a yakıştırılmıştır.
Sevgili okurlarım! Sanırım soruyu bana değil de, bu soruyu ortaya atanlara sormalısınız. Önce böyle bir çeşmenin varlığını ispat etsinler, görelim, ondan sonra konuşalım. Daha sağlıklı olmaz mı?
Üstelik ben Milliyet’in internet arşivinde aradım, taradım, Hasan Pulur’un 1999’da bu mahiyette bir yazısına rastlayamadım. Yine bu internet dedikodusuna “kaynak” olarak gösterilen Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin Zuhuri Danışman neşrinde (C. 3, s. 80) de böyle bir bahis geçmediği gibi başka yerlerinde de geçmiyor.
Çeşme yok, kazınmış da olsa kitabe yok, tek kare dahi fotoğrafı yok, kaynak diye verdikleri Evliya Çelebi Seyahatname’sinde yok, Yavuz’un Türkçe şiiri yok. O yok, bu yok ama ortada koskocaman bir yalan fırıl fırıl dolanıyor. Nasıl bu kadar çocuklaştırıldık?
Hayret!