Türkiye’nin zengin darbeler tarihi ele alınırken ordunun siyasete müdahaleleri ile cuntacılık genellikle aynı bağlamda değerlendirilmektedir. Bunun temel nedeni, toplumsal hafızanın “darbe” kavramsallaştırmasını emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen 1980 müdahalesi üzerinden yapmasıdır. Darbe ile siyaset üzerindeki askerî vesayetin tahkimi olgularının iç içe geçtiği 1980 girişimi, “darbe”nin askerin siyaset üzerindeki kontrolünün “uç durumu” olarak algılanmasına neden olmuştur. Buna karşılık 1980 darbesinin asker-siyaset ilişkilerinde yaşanan istisnaî bir uç örnek olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla bir kurum olarak ordunun siyaset ile ilişkisi ve onun içinde örgütlenen cuntaların darbe girişimleri farklı konular olarak ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. Yeniçerilerin 1826 yılında Vak‘a-i Hayriyye olarak adlandırılan girişimle ortadan kaldırılması, payitahtta konuşlanmış olmalarından istifade ederek, diğer siyasal aktörlerle gerçekleştirdikleri ittifaklar yardımıyla dilediklerini sultan yapan ya da tahttan indiren praetorian (başkentte konuşlanan özel kuvvetlerin siyasette belirleyici olduğu) yapının sonlandırılması anlamına geldiği düşünülmüştü. Bu açıdan bakıldığında, Karacehennem İbrahim Ağa’nın Yeniçeri kışlalarını topa tutması, Casta Praetoria’nın yıkılması benzeri bir sembolizme sahipti. Yeniçeriler ortadan kaldırılınca yerine kurulan modern ordunun eski geleneği terk edeceği, iktidar mücadelesinin aktörlerinden biri olarak sürekli müdahaleler gerçekleştirmek yerine siyasal otoritenin hizmetine gireceği varsayılıyordu. Ancak kısa süre içerisinde bu beklentinin anlamlı olmadığı anlaşılmıştı. Yeni ordu görünüm ve teşkilatlanma açısından farklılık arz ediyordu; buna karşılık siyasetle ilişkisinde yapısal bir değişim gerçekleşmemişti. 1826 sonrası görülen önemli bir gelişme, askerin eskiden olduğu gibi ulemanın vurucu gücü olmak yerine, kızışan saray-bürokrasi mücadelesinde yeni ittifak ilişkileri aramasıydı.
Devamı Derin Tarih Ağustos Sayısında…