Dünyada en çok okunan ve muhtevası üzerinde kafa yorulan, hakkında çalışmalar yapılan kitapların başında peygamberimiz Hz. Muhammed’e (sas) 23 yılda vahyedilen Kur’an-ı Kerim gelir. Bugün elimizde bulunan Mushaf, Hz. Peygamber döneminden başlayarak gerçekleştirilen önemli ilmî faaliyetlerle şekillenmiş; bu süreç Hz. Ebubekir (ra) döneminde ayetlerin bir araya toplanması ve Hz. Osman (ra) döneminde çoğaltılmasıyla başlamıştır.
Hz. Peygamber elçi olarak görevlendirildikten sonra Mekke döneminde kendisine vahyedilen Kur’an ayetlerini Müslümanlara okuyarak ezberlenmelerini sağlıyor, ayrıca bunları kâtiplere yazdırıyordu. Bazen birkaç ayet, bazen de tam bir sure olarak gelen vahiy başta deri olmak üzere farklı yazı malzemeleri kullanılarak kayıt altına alınıyordu. Medine döneminde hem yazı yazabilecek Müslümanların sayısı artmış hem de yazı malzemesi temini kolaylaşmıştı. Bu yüzdendir ki Hz. Peygamber bu dönemde vahyin yanı sıra mektup, antlaşma, emanname, talimatnameleri de yazdırıyor ve bunun için kâtipler görevlendiriyordu.
Cahiliye döneminde Arap yazısında noktalar kullanılmadığı için Arapçadaki 28 ses, 15 harfle gösterilmekteydi. Bu sebeple daha önce okunmamış ve muhtevası hakkında bilgi bulunmayan bir yazıyı okumak herkes için kolay değildi. Zaten İslâm’dan önce Araplar yazıyı çoğunlukla ticarî faaliyetlerinde kullanıyorlardı. Vahyin gelişinden sonra yazı daha yoğun bir şekilde kullanılmaya başlandı. Allah’ın elçisinin okuma-yazma faaliyetini geliştirmek amacıyla önemli adımlar attığını biliyoruz.
Arap alfabesinin elverişsizliği okuma-yazma bilenlerin sayısını sınırladığı gibi, Cahiliye Arapları sözlü geleneğin egemen olduğu bir toplumdu. Önemli şiirler, metinler veya malumat hıfz edilerek gelecek nesillere aktarılıyordu. Bu sebeple güçlü bir hafızaya sahip olan Arapların ezber kabiliyetleri oldukça gelişmişti. Özellikle imkânların sınırlı olduğu ve Kureyş’in düşmanlığının gün geçtikçe tırmandığı Mekke döneminde Hz. Peygamber, Kur’an ayetlerini hafızların hafızasına emanet etmişti. Vahiy Hz. Peygamber tarafından imamlık yaptığı namazlarda, sohbetlerinde ve tebliğ faaliyetlerinde okunuyor; Müslümanlar az ya da çok vahiyden ayetler ve sureler ezberliyorlardı.
Hz. Peygamber hayattayken, kendisine nazil olan ayetler farklı yazı malzemelerine yazılarak muhafaza edilmesine rağmen bu metinler bir araya getirilmemişti. Vahiy süreci devam ettiği için bunu yapmak zordu. Çünkü nazil olan ayetlerin hangi sureye konulacağı bilinemiyordu. Bazen yeni bir sure veya bir surenin bölümü ya da eski sureye eklenmesi gereken bir ayet vahyediliyordu. Bu sebeple de surelere son şeklini verebilmek mümkün değildi.