Hakkım helal, yolun açık olsun… Mezarına nur yağsın… Allah kabir rahatlığı versin… Cennette buluştursun… Sevdiklerin seni karşılasın… Toprağın utanmasın… Hayatına doymadın rahmete doyasın… Ben razıyım Allah da razı olsun… Cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin…
“(…) Veliahtlık Arşidük Karl’a kalmıştı. Karl yine imparator büyük amcasının tasvibiyle İtalya’nın birleşmesinden sonra Avusturya’da mülteci olarak yaşayan Bourbon-Parma hanedanından Parma Dükü Robert’in kızı Zita’yla evlendi. (…)
Zita geçen asrın sonlarında öldü. Bütün ailenin gömüldüğü Capuchin Kilisesi’nin (Kapuzinerkirche) aile kabristanı (Gruft) kapısında tören yapıldığında; ‘Zita, Avusturya İmparatoriçesi, Macaristan Kraliçesi vs. vs.’ dendiğinde, rahipler ‘tanımıyoruz’ cevabını verdiler. Birkaç kere kısaltılarak tekrarlanan bu unvanlara cevap, hep ‘tanımıyoruz’ diye bitti. Ne zaman ki; ‘Zita, Tanrı’nın mağfirete muhtaç kulu’ denildi, rahipler ‘gelsin’ dedi ve kiliseye kabul edildi. Tören muhteşemdi; Avusturya monarşistlerinin bütün teatral özlemi ortadaydı. Ama doğrusunu söylemek gerekirse Avusturyalılar her zaman yaşadıkları rejime bir kulp takarlar ve onun için geçmiş, gözde çok büyütülür.”1
Siz Cumhuriyet devrinde bir Türk büyüğü için bu metnin “Müslümancası”nın yazıldığına hiç şahit oldunuz mu? Siyasette, ilimde, sanatta, din ve maneviyat sahasında “büyük” olmuş, “büyük” tanınmış zevatın cenazeleri nasıl, hangi âdap ve erkânla yolcu ediliyor memleketimizde? Vefat ilânları, cenaze fotoğrafları, vefeyat yazıları…