Sultan II. Mahmud hakkındaki efsaneler, daha padişahın annesi Nakşidil Sultan ile başlar. Martinik’ten Fransa’ya gelirken, Cezayir korsanlarının eline düşen Fransız asilzadesi Aimée de Rivery saraya getirilmiş; burada yetiştirilerek Sultan I. Abdülhamid ile evlenip Sultan II. Mahmud’u doğurmuş – tur. Aimée, Fransız İmparatoru Napoléon’un zevcesi Josephine ile teyze çocuğudur. Böyle bir hanım vardır ama Sultan II. Mahmud’un annesi değildir. Sultan II. Mahmud’un annesi Kafkasya asıllı bir cariyedir. 1807’de İngiliz gazeteleri tarafından ortaya atılan bu iddia, 1867’de Sultan Aziz’in Avrupa seyahatinde tekrar moda olmuş, padişahın o zamanki Avrupa aristokrasisi ile akrabalığı Fransız mecmualarına çekici gelmiştir.
Çocuğu olmayan Sultan III. Selim, Şehzâde Mahmud’u evladı gibi himaye ve terbiye etti. Şehzade, amcasının ıslahat fikrinin tesirinde kaldı. En buhranlı zamanlarda, imparatorluğu uçurumun kenarından aldı. Uzun süren saltanatında hem harpler, hem isyanlarla sarsılan devletin çözülmesine mâni olmak kudretini gösterdi. Her sahadaki ıslahat faaliyetleriyle imparatorluğa hayatiyet kazandırdı. Cahil ve mutaassıp bir kesimin reaksiyonunu çekmekle beraber, aklıselim sahipleri tarafından hizmetleri şükranla anılmış; Garp menbalarında bile hürmetle anılmıştır.
95. halife ve 30. padişah olarak 1808’de tahta çıktı. Sultan III. Selim tahttan indirilip şehid edilmiş, bu arada kendisini de öldürmeye yeltenmişler ise de Allah’ın inayeti kabilinden hayatta kalarak, Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa’nın desteğiyle tahta çıkmıştır. Sultan III. Selim’in düştüğü hatalara düşmemeye çalıştı. Onun maraz doğuran merhametli siyasetini terk etti. Sert tedbirlerle, içeride istikrarı temin etti. Asırlar boyunca gitgide tefessüh etmiş ve artık ıslahı kabil görülmeyen Yeniçeri Ocağı’nı ortadan kaldırdı. Ocak mensuplarının zulümlerinden bezmiş olan halk da kendisine var gücüyle destek oldu. Gönüllü ve mecburi esasa müstenid yeni bir ordu kurdu ki, şimdiki ordunun nüvesi sayılır.
Saltanatının ilk senelerinde, yeniçerilere arkasını verip padişahı kıskaca alan meşhur nişancı Halet Efendi’nin nüfuzu görülür. Fırsatını bulunca, kendisini ortadan kaldırdı. O kadar çok kişinin canını yakmıştı ki, arkasından,
Ne kendi etti rahat, ne âleme verdi huzur
Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur
mısraları söylenmiştir. Padişah ancak ondan ve Yeniçeri Ocağı’nın ilgasından sonra serbest hareket etme imkânı bulmuştur. Böylece Sultan II. Mahmud’un saltanatı, Halet Efendi’nin ölümü ve Yeniçeri Ocağı’nın ilgasından evvel ve sonra olmak üzere iki devreye ayrılır. Böylece padişah, mazide el ele verip uğursuz roller oynayan bürokrat, asker ve ilmiyeyi sindirdi ve devletin fonksiyonlarını elinde toplayarak memleketi saraydan idare etmeye başladı. Bunun için otokratlıkla itham edilir ama bu teşebbüsü, bir cihetle devleti uçurumun kenarından almıştır. Sultan II. Abdülhamid de 93 Harbi felâketi üzerine babasının yolunu bırakıp dedesinin yolunu takip edecektir.