Arapçada “ısıtmak; sıcak olmak” anlamındaki hamm (hammâm) kökünden türeyen hamam (hammâm) kelimesinin sözlük anlamı “ısıtan yer” demek olup “yıkanma yeri” mânâsında kullanılmaktadır. Farsça karşılığı germâbedir.
İnsanlığın var olduğu ilk devirlere kadar giden bu temizlik tesisleri, Roma döneminde yaygınlaşıp aynı zamanda bir eğlence yeri hâlini almıştır. Ancak asıl gelişme seyrini Müslümanların temizliğe verdiği önemle kazanmış, bilhassa Türklerle hususî mimarî şeklini almıştır.
Osmanlılar hamam kültürünü Selçuklulardan miras aldı ve sınırlarının yettiği hemen her yerde irili-ufaklı hamamlar inşa etti. İmparatorlukta çokça hamam tesis edilmesinin altında iki sebep var. Bunlardan birincisi, iyi gelir getirmesi sebebiyle hayır eserlerine vakfedilmesidir. Örneğin, Yavuz Sultan Selim Han’ın annesi Gülbahar Hatun Bayezid’deki hamam ve dükkânları Haremeyn evkafına bağlamıştı. İkincisi ise külliye dediğimiz yapı manzumesinde bulunan cami cemaatine hizmet etmesidir. Malumdur ki, Osmanlı’da vakıf ve külliye mantığı devletin ilk kurulduğu zamanlarda neşv ü nemâ bulmuştur. Çünkü İslam dininde manevî olduğu kadar maddî temizliğe de ehemmiyet verilmesi esastı. Fatih, Süleymaniye, Beyazıt, Yeni Cami gibi birçok külliyenin kendilerine mahsus birer hamamları olduğu gibi, Mahmud Paşa, Murad Paşa, Küçük Ayasofya gibi daha küçük ölçekte manzumelerin de hamamları vardır.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…