Neresinden tutsanız elinizde kalan bir tarih bizimkisi. Hangi meseleyi ciddi olarak araştırsanız cilaları elinizde kalıyor.
İşte meydan: Gidin bir üniversiteye (liseye demiyorum) ve sorun “ilk kadın pilotumuz kimdir?” diye. Cevap alamadıklarınız da olacaktır elbette ama aldıklarınızın neredeyse tamamı “Sabiha Gökçen” diyecektir.
Oysa biraz gayrete gelip araştırdığınız zaman aşağıdaki cümleyi idealinin kuşağı gibi kuşanmış bir kadının, Bedriye Gökmen adlı ilk Türk kadın pilotunun söylediğini göreceksiniz:
“Tayyarecilikteki ülküm iyi bir tayyareci olmak, Türk kadınlığının bu sahada da diğer milletlerden geri kalmayacağını göstermek ve memleketimde tayyareciliğin ihyası için çalışmaktır.”
Ve tarih kendi imkânlarıyla, kendi gayreti ve azmiyle çalışan, bu sayımızda hakkında iki makale okuyacağınız Vecihi Hürkuş’un talebesi Bedriye Gökmen Bacı’ın unutulup devlet imkânlarıyla okutulan ve Gazi tarafından desteklenen (bu o zamanlar devlet demekti) Sabiha Gökçen’in ilk Türk kadın pilotu olarak hatırlanmasına şahit oldu. Halbuki Sabiha Gökçen sonradan kervana katılacak ve “ilk Türk kadın muharip pilotu” olarak kayıtlara girecekti (“dünyada ilk kadın savaş pilotu” olduğu ise bir başka Cumhuriyet efsanesidir).
Velhasıl Bedriye bilinmiş, Sabiha oturtulmuştur ortak hafızaya.
Halbuki Cumhuriyet dönemi yazar ve romancılarından Aka Gündüz 1933 yılında (Sabiha Gökçen pilotluk çalışmaya iki yıl sonra başlayacaktır) bu ilk kadın pilotumuzu şöyle övmüştü:
“Türk Hava Şehitlerini, yaşıyan Türk Hava Kahramanlarını, ilk Türk Kadın Tayyareci Bedriye Gökmen Bacı’nın göklerden derin bakışlı gözlerinde bir defa daha selamlıyorum.”
Derginiz 99. sayısını son aylarda gündeme sık sık gelen uçak ve silah sanayimizin engellenen öncülerine ayırdı. Nuri Killigil, Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ’ın çevresinde Türkiye’nin yerli silah, araç ve uçak vs. sanayiinde son 5-10 yıla kadar bir türlü önünün açılmayışının sebeplerine eğildik.
Dergimizde yazısını bulacağınız Turhan Utku Bey’in zarif tespitiyle söylersek Sinan olur da Süleyman olmazsa veya Süleyman olur da Sinan olmazsa bir şeyler eksik kalır. Eskiden Sinanlar belki vardı ama Süleymanları yoktu. Şimdi Süleyman da var arkalarında, Sinanlar da yetişiyor elhamdülillah…
Öyleyse istikbalimizden emin olabiliriz.
- sayımızda sürprizlerle buluşmak ümidiyle hayırla kalınız efendim.