Biz “muhallebi çocuğu” değildik ama muhallebi nesliydik! Çok sayıda sütlü tatlı içinde neden muhallebi öne geçmiş de muhallebicilik meslek hâline gelmişti? Çeşit çeşit muhallebi; hangi birini sayalım. Su muhallebisi, sakız muhallebisi, hünkâr muhallebisi, çukulatalı muhallebi; muhallebili kadayıf, muhallebili güllaç… En çok su muhallebisine şaşarım! “Acaba sütsüz bir muhallebi olabilir mi?” diye düşünür dururdum. Sütü az, suyu çok muhallebi imiş meğer! Şekeri de az, üzerine pudra şekeri serpiliyor… Bir de “bici bici muhallebisi” var, galiba buna “buzlu muhallebi” demek lâzım! Kültürümüz öyle değişiyor ki, damak zevkimizi de etkiliyor. Hâlâ hamur tatlılarımız rakipsiz. Pastaya olan ilgimiz, biraz da doğum günü, düğün vs. törenler yüzünden yükseliyor. Ama baklavanın yerini tutan tatlı yok. Sütlü tatlılar bakımından da zenginiz elbette. Fakat sütlü tatlılarımızın son yıllarda bir hayli geri plana düştüğü gözlenebiliyor. “Koskoca Ankara’da bir tek muhallebici dükkânı kalmadı” desem belki inanmazsınız. Elbette İstanbul geleneklerine bağlı, hâlâ namlı muhallebicileri var. Her yerde tükense İstanbul’un Sarıyer semtinde muhallebicilik bitmez!