İslam dünyasında Hilafet-Saltanat sistemini değiştirmeye ve dönüştürmeye dönük siyasî fikirler ve teşebbüsler meşrutiyet fikri etrafında ortaya çıktı ve gelişti denebilir. Aynı zamanda yeni İslam siyasî düşüncesinin, yeni İslam siyasî kurumlarının ve yeni İslam siyaset üslubunun teşekkül alanı olan bu meşrutiyet programı bir taraftan Emevilerle başlayan (onunla başladığını iddia ettiği) ve Osmanlıların son dönemine kadar gelen, yani neredeyse bütün İslam tarihini kuşatan Hilafet-Saltanat sistemini yeniden yorumlamaya, dönüştürmeye, tasfiyeye, hatta gayrımeşru ilân etmeye yönelirken kendi meşruiyet zeminini de meşveret/şûra kavramı merkezli olarak Kur’an ve sünnet (kaynaklar) ile dört halife (hulefâ-yı râşidîn) devri üzerinden kuruyordu.
Emevilerle başlayan süreci teferruat veya tali konularda değil kategorik olarak dört halife devrinden ayırmak ne kadar doğru ve yerinde bir yorum ve tercihti; esas itibariyle siyasî iktidar, yönetme yetkisi ve maddî-mânevî otorite demek olan ve hiç şüphesiz dört halifenin de kullandığı saltanatı/sultayı hanedan sistemine, yönetimin babadan oğula intikaline indirgemek ne ölçüde klasik kaynaklarla ve tarihî tecrübe ile örtüşüyordu soruları yeterince ele alınıp tartışılmadı. İşbaşında olanların, aydınların bir yere yetişmek, bir şeyi kurtarmak için acelesi vardı (hâlâ var).
Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…