“Mahalle”nin kökünde “mahal”, yani “yer” var. “Mahal”in kökü ise hall. Osmanlı okur-yazarının en çok müracaat ettiği Arapça-Türkçe sözlük olan Ahterî-i Kebir’de mahal, “hulul edecek mekân” olarak açıklanıyor. Yani, girilecek yer. Mahalle ise şöyle tarif ediliyor: “Asılda kesîrülhulul olan mevzie derler.” Çok girilen yere derler, yani çok kişinin olduğu yer. Aile, sokak, mahalle, semt, muhit ve şehir… İnsan tekinin insanlık safhalarından geçtiği, âdeta tabiî basamaklar, bir mânada “kurum”lar bunlar. Çocuk aileye, eve mahsus. Ev sokakta bir mekân; sokaklar mahalleyi meydana getiriyor, mahalleler semti ve nihayet şehir… Eğer bu tabiîlik zinciri bozulursa, sosyal ilişkiler sakatlanır, hayatın olağan akışı ortadan kalkar… Milletin geleceği tehlikeye düşer. Mahallenin kökünde “hall”(ha-lâm) var dedik. “Hall”in anlamlarından biri çözüm! Bir mahalde bulunmak, insanî bir çözüm. Toplu yaşamak insanın yaradılışında var. Bunu, bir yerde bulunanların kendi çözümlerini üretecekleri, kendi meselelerini halledecekleri şeklinde de anlayabiliriz. Mahalle insanî çözüm mahalli! “Hall”le akraba kelimelere bakalım: Helâl, hulul, hülle, inhilal, mahal, mahalle, münhal, tahlil. Kelimenin kökünün Arapça olduğundan şüphe yok fakat Araplar “mahalle” kelimesini kullanmıyorlar. Ekseriya hayyi veya suk’ diyorlar. Bu kelimenin Selçuklular devrinden beri kullanıldığını Yunus Emre’nin şu beyti ortaya koyuyor:
Kimseyi düşman tutmazız
Agyâr dahi yârdur bize
Kande ıssuzluk varışa
Mahalle ve şârdur bize…
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…