“Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” demiş atalarımız. Evet öyledir; taben unuturuz, iradî olarak unutmak isteriz, unutmayı tercih ederiz, unutturan seslere, davetlere uyarız (Şimdi unutmak, unutturmak için ilaç bile veriyorlar). Bir rivayete göre insan kelimesinin kökü de nisyan ile irtibatlıdır. Hafızası var ama bir tarafıyla unutkan bir varlık… (Yaygın rivayet ise insan’ı ünsiyet köküyle yani kendi cinsinden varlıklarla, başka yaratıklarla ve insanüstüyle yakın ilişkiler kurmakla, belki devamlı hatırlamakla irtibatlandırıyor. Hem de hatırlamanın sıcaklığı ve hararetiyle… Kur’an-ı Kerim de insanları dünyaya gelmeden çok önceki bir zamana, ruhlar âlemine, elest bezmine ait bir sesi, bir ahitleşmeyi sürekli hatırlamaya davet ediyor. bk. A‘raf, 7/172).
Öyle ise biz de “Müslüman kadın” derslerine, yakın tarihi daha zor bir meselenin müzakeresine unutarak değil bazı şeyleri hatırlayarak başlayalım:
İsmet Özel başörtüsü meselesinin çok canlı ve kıyıcı olduğu bir dönemde kendisine yöneltilen bir soruya, “barolar bile kadın avukatların tesettürle davalara girmesini istemiyor örneğin…” diye başlayan suallere şu cevapları vermişti:
“Halbuki bir kadın avukat örtülü olarak hangi yasaları savunacak? Hangi yasalara dayanarak savunmasını yapacak? Demirel irticanın tanımını ‘Medeni Kanunu kabul etmemek olarak görebiliriz’ dedi. O zaman başı örtülü olarak davaya giden bütün kadınlar irticanın dışında kalıyor. Çünkü bunlar Medeni Kanunu kabul ediyorlar, üstelik onu savunmak üzere görev alıyorlar. İşler hem komik hem üzücü. (…)
Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…