Hz. Peygamber’in ﷺ hicreti, şehir tarihi ve şehircilik uygulamaları açısından da kritik bir dönüm noktasıdır. Araplarda kişinin dilediği yere gidip yerleşemediğini, bunun ancak bir anlaşmayla mümkün olabildiğini; öte yandan, bir yere ya da kabilenin yanına yerleşen kişinin oranın lideri olamadığı, liderin kan bağıyla kabileye bağlı olanlar arasından seçildiğini düşününce, Hz. Muhammed’e bir şehir kurucu olarak muamele edildiğini görmek mümkün olur.
Medine’ye geldiğinde Allah’ın Elçisi sıfatıyla şehrin sorunlarına eğildiği kaydedilir. Farklı kabilelere mensup insanları bir araya getirerek ve onları birbirlerine karşı sorumlu tutarak kan bağı yerine inanç bağına dayalı yeni bir sosyal düzen oluşturmaya girişmiştir. Sosyal ilişkileri ve dayanışmayı geliştirirken buna uygun düzenlemeler yapmış; bu inanç ve ruh, şehre diriltici bir kimlik kazandırmıştır.
Hz. Peygamber’in en dikkate değer teşebbüslerinden biri, Medine’de Müslümanlarla daha yoğun temas kurabileceği, aynı zamanda ibadetlerin eda edilebileceği bir merkez olarak Mescid-i Nebevî’yi inşa etmesidir. Müslümanlar daha önce Yesrib’de ve Kubâ’da mescitler inşa etmişlerdi; lakin bunlar, Allah Elçisi’nin inşa ettiği mescit kadar donanımlı değildi. Mescid-i Nebevî, fonksiyonları açısından kısmen Mescid-i Haram’la ilişkilendirilebilse de birçok hususiyetiyle yeni bir kurum olarak teşekkül etmiştir.
Mescid-i Nebevî, Esad b. Zürâre’nin velayeti altındaki iki kardeşe ait bir hurma kurutma alanına inşa edildi. Esad b. Zürâre daha önce alanın bir köşesine küçük bir mescit yapmıştı. Allah Elçisi harman yerinin bedelini ödeyerek çalışmalara başladı.
Hz. Peygamber’in zamanını geçirdiği, Müslümanlarla ve gayrimüslimlerle görüşmeler yaptığı bir mekân olan Mescid-i Nebevî’de Müslümanlar şahsî meseleleri dâhil gündemdeki sorunlarını Allah Rasûlü’yle görüşebiliyor, ibadetlerini huzur içerisinde eda edebiliyorlardı. Vakit namazlarında da mescitte bulunmaya önem veren Müslümanlar, meşguliyetleri olduğu zamanlarda bile haftada en az bir gün cuma namazında bir araya geliyorlardı. Mescidin Müslümanların eğitimi için de istisnai bir konuma sahip olduğunu hatırlamak gerekir. Hem yaygın hem de örgün eğitim kurumu olarak İslâm ilim geleneğinin şekillenmesinde kayda değer bir yeri vardır.
Allah Rasûlü Medine’ye hicret ettikten sonra mescidin yakınında Müslümanların ticarî faaliyetlerini yürütebilecekleri bir pazar yeri de belirlemişti. Diğer pazarlarda yapılan alışverişlerde harç ödenirken, burada mal satanlardan harç alınmayacağı ilan edilmek suretiyle halkın buraya yönlendirilmesi mümkün oldu. Böylece Medine, bölge ekonomisi açısından önemli bir merkez haline geldi. Mescit ve pazar, sonraki dönemlerde kurulan şehirlerde de ihmal edilmeyen, şehirlerin gelişmesine katkıda bulunan kurumlar olmuştur.
Allah Rasûlü’nün Medine’deki faaliyetlerinden biri de buraya gelen Müslümanların barınma ihtiyaçlarını karşılamaktı. Mevcut arsa potansiyeli değerlendirilerek yeni evler inşa edilmiş; bu yapıların sade ve mütevazı olmasına, insanların birbirlerine karşı tekebbür unsuru olarak kullanılmamasına özen gösterilmiştir. Hz. Peygamber’in evi de ihtiyaçlarını karşılayacak büyüklükte, oldukça mütevazı idi. O gün için Medine’de taştan yapılmış büyük binalar mevcut olmasına rağmen Hz. Peygamber böyle yapılarda yaşamak yerine daha sade bir hayatı tercih etmiştir.