Kur’an’ın tamamını zihninde taşıyan kişilerle hayatın akışı içinde karşılaşmamız hiç de şaşırtıcı olmaz. Yani “hâfız” günlük hayatta kullanmaya devam ettiğimiz yaşayan bir kelime. Eskiden “Darülkurra”lar vardı, şimdi “Kur’an kursları” var. Bu kurumlarda hâfız yetiştiriliyor. Hz. Peygamber’in (sas) Kur’an’ı ezberleyenleri (hâfızları) cennetle müjdelediği, vahiy melekleriyle denk tuttuğu, cenazelerine şehidlere gösterilen saygının gösterilmesini tavsiye ettiği yönünde sözleri muteber hadis külliyatlarında yer alıyor.
Kur’an’ın ezberlenmesi, kitap çoğaltmanın müşkil olduğu dönemlerde çok mühim bir iş. Hz. Peygamber döneminde, Mekke’de Darü’l-Erkâm, Medine’de Mescid-i Nebî’nin yanındaki Suffe, Kur’an hâfızı yetiştirilen yerler. Kur’an-ı Kerim’in yazılı olarak iki kapak arasında bütünüyle toplanmasının üçüncü Halife Hz. Osman (ra) zamanında mümkün olduğunu hatırlarsak, o dönemde hâfızlığın önemi daha iyi anlaşılır.
Selçuklular Darü’l-Huffaz ve Darü’l-Kurra denilen Kur’an öğrenilen kurumlara vücut verdiler. Osmanlı’da ilk Darü’l-Kurra’nın Yıldırım Bayezid tarafından Bursa’da Ulu Cami bünyesinde kurulduğu biliniyor.
Cumhuriyet’e mahsus bir kurum olan Kur’an kursları 1924’te açılmış, 1928’de harf inkılâbından sonra kapatılmıştır. 1930 yılında sadece 12 yaşından büyüklere namaz sûrelerini ve dualarını öğretmekle sınırlı olarak mahdut sayıda Kur’an kursunun açılmasına müsaade edilmiştir. 1948’e kadar Kur’an kursları dışında resmen din öğretimi yoktur. Gayrıresmî/gizli Kur’an öğretimini her türlü güçlüğü göğüsleyerek vazife edinen gönüllülerin, cemaatlerin olduğunu da kaydedelim.
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…