Yeni kurulan Türkiye’nin başına geçip dünya çapında mühim bir devlet ve siyaset adamı olunca, Mustafa Kemal’in ailesi ve ataları hakkında resmî ve hususî tetkikat yapılmıştır. Elde kalan vesikalar tetkik edilip yaşayan görgü şahitlerinin beyanları dinlenerek ailesi ve çocukluğu hakkında bir şablon meydana getirilmiştir. Ancak buna dair gerek akrabalarının, gerekse arkadaşlarının verdiği bilgiler birbiriyle tenakuzlar taşımaktadır.
Babası Ali Rıza Bey’in, bugün Makedonya’nın Arnavutluk hududundaki Resne’nin Kovacık köyünden Selanik’e yerleştiği ve aslen Söke yörüklerinden olduğu söylenmekle birlikte Arnavut, hatta Avdetî olduğuna dair rivayetler de vardır. Falih Rıfkı der ki: “Mustafa Kemal, kendinden öncesine meraklı ve pek bağlı değildi.”
Ali Rıza Bey bir ilk mektep mualliminin oğluydu. Az çok okuduğu için evkaf kâtibi, bilahare gümrük kolcusu olmuştu. 1871’de 30 yaşında iken 14 yaşındaki Zübeyde Hanım ile evlendi. Zübeyde Hanım aslen Vodinalı bir Torbeş, yani Makedon Müslümanıydı. Sarışın ve mavi gözleriyle tam bir Slav simasına sahipti. Ahmed, Ömer ve Fatma adındaki üç çocukları küçükken öldü. Sonra Mustafa, Makbule ve Naciye oldu ama bunların da sadece ilk ikisi yetişkin çağa ulaştı. Ali Rıza Efendi gümrükten ayrılıp kereste ve tuz ticaretine başladı. Ancak iflas edince kendisini içkiye verdi. 23 Mayıs 1886’da geride 29 yaşında bir dul, biri yeni doğmuş üç küçük çocuk ve borç bırakarak bağırsak vereminden vefat etti.
Şevket Süreyya, Zübeyde Hanım’ın bu evliliğinde mesut olmadığını anlatır. Basit bir adam olduğu söylenirse de oğlunu Avdetîlerin kurup işlettiği (sonradan Işık okulları adını alacak olan) modern bir mektebe vermesi, Ali Rıza Bey’in hiç de sıradan bir fikriyata sahip bulunmadığını gösterir.
Mithat Paşa 1876’da halktan adam toplayıp Asakir-i Milliye adında bir milis teşkilatı kurmuştu. Ali Rıza Bey’in de bu tabura gönüllü olduğu söylenir. Çankırı milletvekili Mustafa Önsay’ın 1935’te bu tabura mensup Hasib Bey’in kızı Şehnaz Hanım’da bulduğu toplu bir resimden Ali Rıza Bey’e ait olduğu söylenen bir resim ayrılarak büyütüldü. Falih Rıfkı’nın anlattığına göre Gazi, biraz alaycı bir şekilde, “Bu bizim peder değildir” demiştir. Yani Ali Rıza Bey’in hiç resmi yoktur.
Genç yaşta dul kalıp kendisine bağlanan 2 mecidiye maaşla sıkıntıya düşen Zübeyde Hanım, çiftlik kâhyası kardeşi Hüseyin’in tavassutu ile ertesi sene tekrar evlendi. İkinci zevci Ragıp Hayri Bey, Selanik’te reji (tekel) memuru idi. Falih Rıfkı’nın rivayetine göre, 32-33 yaşlarında idi. Şu halde Zübeyde Hanım’dan birkaç yaş küçüktü. Mamafih Ocak 1894’de Zübeyde Hanım’ın dul maaşı aldığına dair bir vesika vardır. Şu halde evliliğin bu tarihten sonra cereyan etmiş olması muhtemeldir.
Çocuk yaştaki Mustafa annesinin ikinci evliliğinden hiç memnun olmadı. Bir oğul olarak adeta annesini kıskandı. Hatta bir defasında duvara asılı babasına ait kılıcı alıp üvey babasının üzerine yürüdü. Sonra evi terk edip bir müddet halasının yanında yaşadı, kendi evlerine çok nadir uğradı. Orada da barınamayıp yatılı askerî mektebe girmeyi tercih etti. Zamanla iki erkek arasındaki münasebet yumuşadı. Sonradan arkadaşı Ali Fuad Cebesoy’a üvey babası için, “Bana karşı hep çok saygılı davranmış, büyük adam muamelesi yapmıştır. Nazik ve kibar bir insandır” diye bahsetmiştir.
Resmî tarih jargonunda Gazi’nin hayatı en ince detaylarına kadar bilinip anlatıldığı halde, Büyük Önder’e üvey baba yakıştırılamadığı için olsa gerek, Zübeyde Hanım’ın ikinci evliliğinden pek bahsedilmez. Ancak Gazi ile annesi arasındaki münasebet daima soğuk ve resmî bir tarzda cereyan etti. Ana-oğul zaten bambaşka karakterde idiler. Zübeyde Hanım alaturka, dindar, ananelere bağlı idi. Oğlunu siyasî faaliyetleri sebebiyle hep ikaz ettiği, hatta bu mevzuda münakaşa ettikleri bilinir.