Giderek daha sık duymaya başladığımız, “fetihler çağı”nın artık mazide kaldığına dair iddialı cümleler, bir yandan dünyanın -sözüm ona- “modern” hâle geldiğini vurgularken, diğer yandan bizatihi “fetih” kelimesinin kendisini itham altında bırakır. Oysa tarihe ve coğrafyaya konan ilahî yasalar bağlamında, güç mücadelelerinin mantığı ve çerçevesi hiç değişmediğinden, fetih mefhumu da çağlar üstü bir canlılığa sahiptir.
Bu ay, İstanbul’un fethinin 570’inci yıldönümünü idrak ediyoruz. Bir şehrin İslâmlaşması ve tümüyle yeni bir kimlik kazanmasının ne demek olduğunu anlayabilmek, fethi bütün boyutlarıyla yeniden tefekkürle mümkün şüphesiz. Belki biraz, bazı detaylar üzerinde daha fazla durarak ve derinlemesine bir anlama çabasına girişerek…
Buradan hareketle, yakın tarihimizde “İstanbul’un fethi” mefhumunun nasıl algılandığına, kutlamaların serencâmına ve zaman içinde fetih kavramının zihinlerde doğurduğu izdüşümlere odaklanmak istedik. Fetih şuurunun teşekkülü de, İstanbul’un Müslümanlaşması sürecinin en önemli parçalarından biriydi çünkü.
Dosyamıza çok kıymetli isimler katkıda bulundu. Yazıları okurken, zihninizde yepyeni pencerelerin açılacağına, İstanbul gibi bir kıymetin üzerine neden daha fazla titremek gerektiğini yeniden hatırlayacağınıza inanıyoruz.
Bu vesileyle, İstanbul’u İslâm’a kazandıran Fatih Sultan Mehmed Han’ı ve onun -tıpkı kendisi gibi- nebevî müjdeye mazhar olmuş ordusunun bütün fertlerini rahmet ve şükranla anıyoruz.
Hayırla görüşmek üzere.