Minik ellerimden tutar, Yeşil Bursa’nın rutubet ve ahşap ve az buçuk kerpiç kokan sakin sokaklarından bir sis gibi geçer, çakır gözlü ustaların işlettiği muhallebicilerine girip tadına doyulmayan keşküllerimizi iştahla kaşıklarken bakardın gözlerime ki birer merhamet tufanıydılar. Yere düşen bir ekmek kırıntısını kaldırmazsak meleklerin bize küseceğini, camiden bir tüy dahi kaldırırsak Rabbimizin bizden razı olacağını senden o keşkül-i fukara kâselerini kaşıklarken mi öğrenmiştim, tam olarak hatırlamıyorum. Ama sanki her şey o muhallebicide ve o keşkül kâsesinin başında oldubitti. O nicedir kapanmış olan muhallebici asıl 28 Mart 2018 günü saat 15 sularında öldü benim için. Cemal Süreya’nın dediği gibi “Sizin hiç babanız öldü mü/Benim bir kere öldü, kör oldum”.
Hakikaten kör oldum ve gözüm açıldı. Defter kapanıp çerçevenin dört çubuğu bir araya gelince ibretlik levha aniden tamamlandı ve sen yavaşça uzaklaştın, sesin ise giderek yaklaştı, kör olan bana bitmek bilmeyen hikâyelerinden birini bitirip öbürünü anlatmaya koyuldun. Sabırla, iştiyakla…
İşte dinliyorum seni; gözyaşlarımın sesi seni emanet ettiğimiz Emirsultan Mezarlığı’ndan duyuluyor mu bilmiyorum ama bir şekilde bu 40 yıllık yazarlık hayatımın en zor yazısının mürekkebine maya gibi karıştığını hissedebiliyorum…
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…