13. yüzyılın son yılları. Toza dumana batmış bir süvari, Osman Gazi’nin çadırının önünde hışımla atından inip nöbetçiye seslendi: “Var beyimize haber ver, Harmankaya Tekfuru Köse Mihal geldi de…” Osman Gazi az sonra çadırın önündeydi. Köse Mihal’i samimi bir sevgiyle kucakladı. Ayakta dikilirken, dizlerini döven uzun kolları Köse Mihal Bey’i iki kat sarmış gibiydi. Hal hatırdan sonra içeri girdiler. Sunulan şerbetleri içtiler.
“Habere geldim, Osman Beyim” diye söze başladı Köse Mihal, “Haberin de zorlusuna geldim. Tekmil tekfurlar (Bizans askerî valileri) yekvücut olup kuyunu kazmakta, bilesin” diye devam etti. Osman Gazi hayret içinde, “Bizimle ne zorları var ki?” diye sordu.
“Orasını bilen yok, Karacahisar’ı fethetmen gözlerini fena korkuttu. Bir gün sıra bize de gelir diyerek tedbire oturdular.”
“Tedbirleri n’ola?” diye sordu Gazi.
“Kalleşlik! Yeke yek karşına çıkmaya korktukları için seni düğün bahanesiyle pusuya düşürecekler.”
Gazi: “Kimin düğünü bu?”