Hıristiyanlığın ilk yayılış sürecine bakacak olursak Kudüs’te İsa-Mesih’in “Yahudi karakterli ve Musa Şeriatı” çerçevesindeki misyonu, Tarsuslu Pavlos’un yeni bir yorumuyla Yahudilik ve Musa Şeriatı’ndan koparılmış, Antakya üzerinden farklı bir din olarak pagan dünyaya servis edilmişti. Pavlos’un bu misyon faaliyetine ilk muhatap olan bölge Suriye ve Anadolu’ydu. Hıristiyanlık öncesi bu coğrafyaya baktığımız zaman kadının konumu hakkında en iyi bilgileri veren iki şehir vardır: Antakya ve Edessa (Urfa). Ancak şunu da belirtelim ki veri ve tarihî kalıntı açısından Edessa daha zengindir. Şehir Doğu ve Batı kültürünün bileşkesini meydana getirmiş; Doğu’nun Batı’ya açılan kapısı, Batı’nın Doğu’ya uzanan köprüsüydü. Kısaca bir kültür merkeziydi. Her coğrafyada toplumun çekirdeğini teşkil eden ailenin merkezi noktasında bulunan kadın, Edessa’da da şehrin sosyo-kültürel genetiğiyle yakından ilişkiliydi. Genel mânâda burada da ailenin reisi erkekti.
Gerek Abgar Krallığı döneminde (MÖ 132-MS 242), gerekse Roma kolonisi olduğu süreçte aile içinde son sözü erkek söylerdi. Soğmatar’da yer alan ve pagan krallık dönemine tarihlenen mağara mezarlarındaki kabartma ve mozaiklerde kadın aile fotoğrafında saygın bir pozda, kocasının hemen yanı başında ve çocuklarının önünde resmedilmiştir.