Curzon, İsmet Paşa’nın Kulağına Fısıldadı: “PETROLÜ LOZAN’DA KONUŞMAYALIM, SONRA BAŞ BAŞA HALLEDERİZ”

Batı, Sanayi Devrimi’nden sonra hayal bile edemediği bir zenginliği yakalamıştı. Avrupa’nın her şehrinde yükselen onlarca fabrika bacası, dünyanın dört bir yanındaki sömürgelerden gasp edilen, devşirilen hammaddeleri işliyordu. Bunların birçok ülkeye satılması ise Batı’nın hem emperyal iştahını kabartıyor, hem de azgınlığını artırıyordu.

Bu güç, zenginlik ve refahın devamı için tek bir şeye ihtiyaçları vardı: Enerji! Avrupa’nın kömür rezervleri yetersizdi; Afrika’dan getirilen kömürün ise astarı yüzünden pahalıydı. Hem maliyeti yüksekti, hem de kalitesi çok iyi değildi. Petrolün gün yüzüne çıkması ile Batı gözünü Osmanlı coğrafyasına dikecekti. Sanayi Devrimi’ni ıskalamış, teknolojik gelişmelerin dünyayı nasıl şekillendireceğini algılayamamış, ekonomisi zayıflamış ve yaklaşık 5 milyon kilometrekarelik toprağı hâlâ elinde tutan bir imparatorluk vardı karşılarında. Karar verildi: İmparatorluk tasfiye edilmeli ve bu coğrafyadaki enerji mutlaka Avrupa’ya getirilmeliydi.

Tarım toplumundan sanayi toplumuna evrilen Avrupa, 1815 yılında Düvel-i Muazzama tabir edilen (Avusturya- Macaristan, Almanya, Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya) korsanlar tarafından yeniden dizayn edildi ve Osmanlı Devleti’nin istikbaldeki kaderi burada çizildi. Osmanlı Hilafeti tespihin imamesine; eyaletleri de tespih tanelerine benziyordu. İmame koparılırsa tespih taneleri dağıtılacaktı.

Benzer konular