Sanayi devrimini tamamlamış, teknolojik gelişmelerle güçlenmiş, sömürgecilikle ekonomisini iyileştirmiş, refah seviyesi yüksek bir Avrupa tablosu vardı 20. Yüzyılın başlarında. Karşısında da teknolojik gelişmeleri takip edememiş, ekonomisi güçsüz, refah, eğitim ve kültür düzeyi düşük İslam dünyası…
İletişim ve ulaşım araçlarının gelişmesiyle bu iki dünyanın ilişkileri yoğunluk kazandı. Batı ülkelerine tahsil için giden öğrenciler, başka sebeplerle giden aydınlar, gazeteciler ve iş adamları “gelişmiş Batı”yla buluştular. Bu karşılaşmayı -tahmin edileceği üzere- kendi ülkelerinin geri kalmışlığını sorgulama safhası takip etti.
Bilhassa Tanzimat’tan sonra aydınlar siyasî sistemden eğitime, ticarî ve günlük hayata kadar her şeyi tartışmaya açıp çareler aradılar. Batı karşısında bu geri kalmışlığın sebeplerinden biri de, sosyal hayata hâkim “din algısı” idi. Bu konunun Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e (1839-1908) kadar medyada tartışıldığına şahitlik ederiz.
Devamı Derin Tarih’in Şubat sayısında!