Hâfız Ahmed Paşa’nın yerine 1609’da kaptân-ı deryâ olarak tayin edilen Kayserili Halil Paşa, aynı yıl içinde Akdeniz’deki ilk büyük seferine çıkmıştı. Donanma Sakız’a ulaştığında, Malta kalyonlarının Kıbrıs açıklarında görüldüğü haberi geldi. İlk istikameti Kıbrıs olarak belirleyen Osmanlı deniz kuvvetleri, düşman gemilerinin peşine düştüyse de bir netice elde edemedi. Sonraki gün yaşanan şiddetli çarpışmalar ise, Osmanlı donanmasının mutlak üstünlüğüyle sonuçlandı.
Malta donanmasının başını, Osmanlı askerlerinin “Kara Cehennem” adını verdiği, yedi katlı, taşıdığı 90 topla etrafına alevler yağdıran dev kalyon çekiyordu. Halil Paşa düşmana yakından saldırı emrini vermeye hazırlanırken, uzun müddettir Akdeniz’de Hristiyanlarla savaşmakta olan Murad Reis, “ırakdan döğmek gerek” diyerek Paşa’yı ikna etti. Sefer-i Kara Cehennem, Murad Reis’in bu taktiği sayesinde kazanılabilmişti.
Kaptân-ı Deryâ Halil Paşa, ele geçirilen Malta gemileri ve ganimetlerle pâyitahta doğru yola koyulurken, savaşta ağır yaralanan Murad Reis, Mağusa’ya götürülerek tedavi altına alındı. Ne var ki fazla yaşamayacak, Kıbrıs’ta son nefesini verecekti. O sıralarda 80’ini çoktan aşmış bulunan Murad Reis’in naaşı, vasiyeti üzerine, doğum yeri olan Rodos adasına nakledildi ve bilâhare kendi adının verileceği külliyeye defnolundu.
Ekim ayında basında yer alan “Yunanistan, Rodos’taki Murad Reis Külliyesi’ni müzik fakültesine dönüştürdü” haberi, yukarıdaki arka plan eşliğinde düşünüldüğünde çok derin anlamlar kazanıyor hiç şüphesiz. Sınırları içindeki bütün Türk ve Osmanlı eserlerini yok eden, mahiyetini değiştiren veya kimliksizleştirmeye çalışan Yunanistan’ın bu tavrına şaşırmıyoruz elbette. Ancak Rodos’un günümüzde Türkiye’de sadece “turistik bir ada” olarak algılanması epey şaşırtıcı ve üzücü.
Kanûnî Sultan Süleyman döneminde fethedilen Rodos, bugün hâlâ o dönemden güçlü esintiler taşımaya devam ediyor. Derin Tarih olarak, fethin 500’üncü yıldönümünde Rodos’u yeniden gündemimize alarak, siz kıymetli okurlarımızı da bu aşinalığa şahit kılmak istedik. Dosyamızı okuyup bitirdiğinizde, Rodos’un tekrar “gönül sınırları”mızın içine katılacağından şüphemiz yok.
Tekrar buluşuncaya kadar, hayırla kalınız.