Kimi müze olarak kalsın, kimi inkılaptan evvelki hâline bakarak cami, kimi de yapılışını nazara alarak kilise olsun dedi. Kimi güya orta bir yol bularak yarısının cami, yarısının kilise olmasını teklif etti. Belki içinden sanat galerisine dönüştürülmesini, hatta yıkılıp yerine otopark yapılmasını bile geçirenler oldu.
Nihayet başında kendisini kapalı camileri açtırma mücadelesine hasretmiş İsmail Kandemir adında emekli bir öğretmenin bulunduğu Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Cemiyeti’nin talebi üzerine, Danıştay 10. Dairesi, 10 Temmuz 2020 tarihinde 5 asır cami olarak hizmet veren Ayasofya’yı ibadete kapatıp müzeye dönüştüren 24 Kasım 1934 tarihli münakaşalı Bakanlar Kurulu kararını ittifakla iptal etti. Böylece 70 senedir devam eden, “açılırdı açılamazdı” düelloları nihayet bularak, koca mabede tekrar cami olma yolu gözüktü.
Danıştay kararının 19 sayfalık esbab-ı mucibesinde (gerekçesinde) şunlar hülasa ediliyor: “Mesele mevzuat, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları çerçevesinde değerlendirilerek; Ayasofya’nın Fatih Sultan Mehmed vakfının mülkiyetinde olduğu; cami olarak cemiyetin hizmetine arzedildiği; vakıf senedindeki cami vasfı dışında kullanılmasının ve başka bir maksada tahsisinin hukuken mümkün olmadığı neticesine varılmıştır.
Vakıf senedi, hukuk kaidesi tesir, değer ve kuvvetindedir. Vakfedilen gayrimenkulün vakıf senedindeki vasfının ve kullanılma gayesi değiştirilemez. Bu husus, tüm hakiki ve hükmî şahıslarla beraber, davalı idare için de bağlayıcıdır. Türk hukuk sisteminde kadimden beri korunarak yaşatılan vakfa ait gayrimenkul ve hakların, vakfiyesi istikametinde istifadesine bırakıldığı cemiyet tarafından kullanılmasına engel olunamaz. Vakıf senedinde sürekli olarak tahsis edildiği cami vasfı dışında kullanılması ve başka bir gayeye tahsisi hukuken mümkün değildir.”
Mahkeme, Ayasofya’nın kullanılma şeklinin, iç hukuka göre tayin edilmesinin, gerek 1972 tarihli Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme’ye aykırı olmadığını, gerekse bu çerçevede meydana getirilen UNESCO’ya bağlı Dünya Mirası Listesi’nde yer almasına engel bulunmadığını da beyan etmiştir.