Türkiye 1. Cihan Harbi sona doğru yaklaşırken Filistin’den ve Kudüs’ten çekilmek zorunda kalmış/bırakılmış olmasına rağmen, hususen Kudüs’le, daha sonra Filistin meselesiyle olan sınırlı ilgisini açık veya örtük olarak ısrarla denebilecek şekilde sürdüregelmiştir. (Aynı yıl çekildiği/çekilmek zorunda bırakıldığı mukaddes beldelerle, Mekke ve Medine ile ilgisini de sürdürdü mü acaba? Bugün Medine Müdafası “destanı” niçin Türkiye’de 60’lı, 70’li yıllardaki kadar canlı değil?) 1948 yılında, Türkiye’nin de müspet reyiyle İsrail devleti kurulduktan sonra Kudüs-Filistin ilgisi ve takibi aynı zamanda İsrail’in yayılmacı politikalarını mümkünse dengelemek ve iç kamuoyunu “idare” etmek için siyasî ve diplomatik bir enstrümana da dönüşecektir. İslâmcıların ve solcuların Türkiye merkezli olmasa da kendi ideolojileri istikametinde Filistin meselesiyle ilgilenmiş olmaları hadiseyi canlı tutan unsurlardan biridir. Bugün de mesele çok taraflı olarak böyle sayılır.
Bu ilginin hissiyat, bilgi-ilim, yorum, felsefe, inanç düzeyleri de eşzamanlı olarak ve kıvam düzeyde işliyor mu acaba? Daha da önemlisi bu irtibat ve alakanın Türkiye’yi taşıma kapasitesi nedir? Bu soruları şimdilik bir tarafa koyalım.