Maraşlı gönül dostlarımdan birine sordum: “Nasıl kahraman oldunuz?” “Yan vermedik” dedi, “can verdik!” Bu dört kelimelik muhteşem terkipten sonra fark ettim ki, yan verenler değil, can verenler kahraman olur. Maraş o zaman sıradan bir şehir olmaktan çıkar, “Kahramanmaraş” olur. Anladım ki can vermek belirleyicidir.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda,
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!
Canı, cananı bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Bu mısralar İstiklâl Marşı’mıza rasgele girmedi. Âkif can vermenin hikmetine ermiş, kahramanlığın yanı sıra gaziliğin ve şehitliğin de sırrını yakalamıştı. Demek ki, Orhan Şaik Gökyay, “Bu vatan kimin?” başlıklı şiirinde boşuna kükrememişti:
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir!
Öte yandan, “onlara ölü demeyiniz, onlar diridirler” diyen Allah şehitliği kutsuyor, “lâkin siz bilemezsiniz” diyerek, bilmediklerimizin bildiklerimizden çok olduğunu vurguluyor. Sütçü İmam ve Maraşlılar bütün bunları düşünmüşler miydi? Bilinmez! Bilinen şu ki, olanlara göz yumamadılar, hazmedemediler, içlerine sindiremediler.
Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…