Yakın tarihimizde karanlıkta bırakılmış veya hakkıyla aydınlatılmamış birçok hadise mevcut. Bunlardan biri de tam 76 yıl önce, 4 Aralık 1945 tarihinde Tan gazetesine gerçekleştirilen saldırı. Tarihî gerçekleri ideolojik kalıplar ve efsaneler halinde belleten ve toplumu manipüle edilmiş gerçekler üzerinden yönetenler için Tan gazetesi saldırısının failleri “gözü dönmüş, yobaz sağcılar”dı. Hatta bir adım daha ileriye giderek bu olayı bir “irtica gösterisi” olarak niteleyenler de vardı.
Buna karşın muhtelif kaynaklarda yer alan belgeler ve dönemin birinci derece şahitlerinin ifadeleri, hadisenin gerçekleşmesinde dönemin iktidarının parmağı olduğunu göstermekte; CHP’nin muhalif bir basın organizasyonuna karşı sevk ve organize ettiği bir provokasyon olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Eldeki verilere göre 4 Aralık 1945 tarihinde gerçekleşen Tan gazetesi baskını, iddia edildiği gibi muhaliflerin değil, devrin iktidarı tarafından organize edilmiş bir linç teşebbüsüdür. Saldırı CHP parti müfettişleri ve gençlik kolları tarafından organize edilmiş olup, CHP iktidarının ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün “Milli Şeflik” devrine damga vurmuş bir yüz karasıdır.
Peki, CHP neden buna tevessül etti, derseniz hemen konuya girelim. İstiklal Harbimizin Esasları hususunda söyleyeceği önemli hususlar olan, fakat ülkedeki baskı ortamından dolayı buna bir türlü fırsat bulamayan Kâzım Karabekir Paşa, bir dönem matbaadan çuvallarla alınıp yakılarak imha edilen hatıralarını 1945 yılında Tan gazetesinde tefrika etmeye başlar. Bu yüzdendir ki gazeteci İsmet Bozdağ, söz konusu saldırıda olaya ivme kazandıran unsurun bu yayınlar olduğu kanaatindedir: “İstanbul Üniversitesi gençliği bir sabah kaynamağa başladı. Bir kaç ateşli konuşmadan sonra gençler büyük bir kalabalık halinde Bâbıali’ye doğru yürüdüler ve Tan gazetesini taşladılar. Hükümet derhal harekete geçti. Gençlerden bazıları tutuklandı. Tan gazetesi, ertesi günü çıkan sayısında Kâzım Karabekir’in hatıralarının yayınının durdurulduğunu bildirdi” (Bozdağ, 1972: 231).
İsmet Bozdağ’ın bu cümlelerinden, faillerin Kâzım Karabekir’in hatıralarının yayımından rahatsız olan “Atatürkçü gençler” olduğu anlaşılmaktadır. Kâzım Karabekir’in İstiklal Harbimiz adını taşıyan hatıraları ise ancak 27 Mayıs 1960 İhtilali’ni izleyen dönemde yayınlanacaktır. Ancak bu yayın da dramatik gelişmelere neden olur. Hatıralar toplatılır ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İslenen Suçlar Hakkındaki Kanun’a muhalefetten dava açılır. Davanın beraatla sonuçlanması 1968 yılının Kasım ayını bulmuş ve anılar ancak bu tarihten, yani Millî Mücadele’nin sona ermesinden tam 45 ve Nutuk’un okunmasından da 41 yıl sonra kamuoyuna sunulabilmiştir (Koçak, 2013: 167).
Tan gazetesi saldırısından kısa süre önce Bâbıâli’de esen hava bu fırtınanın çıkacağına dair önemli ipuçları vermektedir. Gazeteye ait olan Görüşler Dergisi’nin ilk sayısında “tek parti, tek-şef” sistemine karşı yazılan eleştirel yazılar döneme damga vuran bir tartışmaya sebep olmuştu. Tan gazetesinden Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel ile Tanin gazetesinden Hüseyin Cahit, Akşam’dan Necmettin Sadak, Ulus’tan Falih Rıfkı arasında devam eden gazeteciler düellosunu körüklemişti. Falih Rıfkı Atay Ulus’ta “Çirkin Bir Taktika” başlıklı yazısında, Sertellerin yazılarını “kızıl anarşi tahrikleri” olarak yaftalıyordu (Koçak, 2013: 283). Zekeriya ve Sabiha Sertel ile Falih Rıfkı arasında başlayan bu karşılıklı suçlama ve tartışmalar Kasım ayı içerisinde daha da şiddetlendi. Hatta tartışmalara bir süre sonra Necmettin Sadak ve Peyami Safa da katıldı. Özellikle Hüseyin Cahit Yalçın ile Serteller arasında geçen münakaşalar tam bir kalem savaşına dönüştü. Süreç en nihayetinde 3 Aralık 1945 günü Hüseyin Cahit Yalçın’ın “Kalkın Ey Ehl-i Vatan!” başlığını taşıyan yazısıyla noktalanacaktı (Akandere,1998: 424).