‘Siyasetname’ ya da ‘layiha’ olarak isimlendirilmese de Cumhuriyet döneminde münevverler devlet yönetimindeki zaaf ve yozlaşmaya dikkat çekme geleneğini devam ettirerek, iktidara yönelik tenkitlerini keskin bir dille kaleme almışlardır.
İttihatçıların önemli teorisyenlerinden Ahmet Ağaoğlu’nun oğlu Samet Ağaoğlu hatıralarında şu analizi yapmaktadır: “Şimdi şu satırları yazarken düşünüyorum, bir cemiyeti yeni yönlere götürmek isteyenler, ne derecede idealist olurlarsa olsunlar, kendi hayat şartlarında da önderlik etmek zorundadırlar. Halkı inandırmanın tek yolu bu. Fransız ve Rus inkılapçılarının ilk yıllarda akıllara durgunluk veren başarılarının ana sebebini yine bu noktada aramak gerekir. İttihatçılar samimi idealistlerdi. Fakat halkın içinden çıktıkları halde halktan olamadılar. Enver Paşa’nın saraya damat olması üzerine Süleyman Nazif’in “Enver Paşa, Enver Bey’i öldürdü!” sözündeki gerçek budur. Ben Tanzimat’tan bu yana girişilmiş Batılılaşma hareketlerinin bu kadar yavaş gelişmesinin sebepleri arasında, yine halkın içinden çıkmış idealistlerin yaşama şartlarını halkın kazancına göre değil, devletin veya özel kaynaklarının sağladığı gelire göre düzenlemelerini de görüyorum. Hatırlıyorum, babamın l. Dünya Savaşı sırasında mebusluk aylığı, bir kâğıt lira bir altın karşılığı olarak, aşağı yukarı yüz lira idi. O zamana göre büyük para. Hepsini de harcıyordu. Bu paranın sağladığı hayat seviyesi, halkın ortalama hayat seviyesinin çok üstüne çıkıyor, fakir Mollagürani insanlarının gözüne batıyordu. Türk idealistlerinin bu zaafı hala sürüyor. Millî mücadelede, inkılaplar sırasında, Atatürk devrinde, ondan sonra hep aynı manzara” (Ağaoğlu, 2013: s.55-56).
Anadolu İhtilali’nin yazarı Sabahattin Selek, ‘Anadolu İhtilali’nin halkçı karakterini zaferden hemen sonra unuttuğuna’ dikkat çeker. Ona göre tıpkı İttihatçılar döneminde olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de ortaya yeni bir zengin sınıfı çıkarılmıştı. Anadolu’nun içine düştüğü bu açlık ve yoksulluk çukurunun derinleşmesinde, Ankara hükümetlerinin ilgisizlik ve beceriksizlikleri kadar, Ankara’yı içten içe kemiren yozlaşmanın da önemli tesirleri vardı. ‘Her rejimin kendi burjuvasını ortaya çıkarması’ şeklinde özetlenen sosyal merhale şimdi Ankara’da da yaşanıyor; dün cephelerde vuruşan kahramanlar, bugün ülkenin geriye kalmış menfaatlerinden pay kapmanın kıyasıya mücadelesini veriyordu.
Ülke adeta bir daha kurtarılıyordu. Ama bugün herkes kendisi için bir arsa, bir dükkân, bir makam, bir bağ evi kurtarmanın telaşı içerisindeydi. İbn Haldun’un sosyolojik tahminleri bir kez daha tezahür etmiş, şehri ele geçiren dağlılar, şehrin menfaatlerini kapışmaya başlamışlardı.
Kurtuluş Savaşı’nda çeşitli cephelerde vuruşanlar, şimdi zafer ganimetlerinin paylaşılması kavgasına girişmişlerdi. İsmail Cem’in ifadesiyle, “Harbin bitişiyle birlikte ülkede kurulan mukaddes ittifak kısa zamanda ortaya bir mutlu azınlık çıkarmıştı. Bunların bir kısmı mebus bir kısmı eski subaylardı” (Cem, 1975: s.299).
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…