1880’lerden itibaren Osmanlı jeopolitiğinde kıyasıya İngiliz-Alman rekabeti yaşanmaktaydı. Berlin’i Basra’ya bağlayıp yeni Avrasya ticaret güzergâhını inşa etmek isteyen Alman stratejisi, hem Anadolu ve Bağdat Demiryolu projelerini Osmanlı ile birlikte gerçekleştirmek, hem de Mezopotamya (Irak) petrollerini ele geçirmek istiyordu. İngilizler bunu durdurmayı hedeflerken, Sultan Abdülhamid iki ülke arasında denge politikasını sürdürüyordu. Bu dönemden itibaren hilafet Asya’daki İngiliz çıkarlarına aykırı görülmeye başlandı. Osmanlı ordusunun modernizasyon ve danışmanlık işleri de zamanla İngilizler ve Almanlara verilmişti. Almanların İstanbul’a gönderdikleri altınların hatırına Enver Paşa ile arkadaşlarının Osmanlı’yı bir oldubittiyle 1. Cihan Harbi’ne çekmek üzere oldukları 1914 yazında, kabinede olduğu gibi ordu içinde de zıt görüşler çatışıyordu. Alman karşıtı saftaki askerlerden biri de Mustafa Kemal’di. Mustafa Kemal, 1917’de Suriye’den Enver Paşa’ya yazdığı raporda bu savaşın zaten kaybedileceğini ve Anadolu’ya çekilip orada yeniden teşkilatlanmak gerektiği fikrini savunmaktaydı. Nutuk’taki ifadelerine göre ise Sultan Vahidüddin ile görüşüp İstanbul’dan ayrılmadan önce de Osmanlı Devleti’nin artık miadını tamamladığını düşünüyordu. Millî Mücadele’nin başından beri nasıl kahramanlıklar yaptığını, sonradan arasının bozulduğu kişilerin ise eskiden beri dış güçlere sempatiyle baktıklarını açıklamaya çalışıyordu. Onlar Amerikancılık yaparken kendisinin tam bağımsızlığı savunduğunu dile getiriyordu ancak başından beri İngilizlerle işbirliği yapmaya verdiği önemi henüz dile getirmemişti.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…