Rum Patrikhanesi’nin tanzim ettiği 19 Şubat 1945 tarihli thomosla (beyanname) aforoz kararından geri adım atan Rumlar çiçeği burnunda Eksarh Stefan’dan ümit ettikleri teslimiyetçiliği bir türlü göremiyorlardı. Oysa aforoz kararı kalkmış, Sofya Bulgar Eksarhanesi’nin bağımsızlığı tanınmış ve bu durum Demir Kilise’de yapılan ayinin ardından bir törenle cümle aleme ilan edilmişti. Hem protokolün D maddesine göre Demir Kilise iç işlerinde de hürriyete kavuşmuştu. Daha ne istiyordu bu dik başlı Bulgar! Ama o görürdü! Gördü de; Rumların dostça (!) imzaladığı thomosun hukukî geçerliliği yoktu. Çünkü tanzim edilen metinden resmî makamların haberi yoktu. Yani bütün o ayinler, törenler, hengame göz boyamak içindi. Rum yine bir adım öndeydi. Ama Bulgar da onun ensesindeydi.
Bulgar Kilisesi bu muammayı çözebilecek miydi? Bulgar Kilisesi resmî makamların gözünde neydi? Bir “Yabancı Dini Kurum” mu yoksa “Gayrımüslim Azınlık Kilisesi” mi? Demir Kilise ne olduğuna bir an evvel karar verip hukukî hüviyetini ilgililere bildirmeliydi. Bildirmedi. Sonuçta Türk devleti bir zaman Eksarhane Temsilciliği dedi. Eksarhane lağvedilince de yeri geldi yabancı ruhanî kurum dedi yeri geldi azınlık kilisesi… Mesela yabancı uyruklu rahiplerin kilisede vazife almasına müsaade edilmek istendiğinde “yabancı”, müsaade edilmek istenilmediğinde ise “azınlık” oldular. İlkinin örneği çok olduğundan burada temas etmeyi lüzumlu görmüyorum. Ancak ikincisine -meselenin daha net anlaşılması açısından- bir örnek vereceğim: Sene 1948… Bulgaristan Büyükelçiliği, Demir Kilise’nin o dönemki ruhanilerinden olan Türk vatandaşı Yoakim Mustref ’i görevinden alıp yerine bir Bulgaristan vatandaşını getirir. Keyfî atamadan rahatsız olan resmî makamlarımız duruma müdahale eder ve Mustref görevine iade edilir. Gerekçe gayet nettir: Bulgar Kilisesi bir “azınlık” kilisesidir ve bu türden bir atama yapma yetkisine sahip değildir.
Rum Kilisesi artık iki adım öndedir. Üstelik bunu basit bir hamleyle; 1945 yılındaki thomosu resmîleştirmeyerek başarmıştır.
Bu kadarla bitse iyi. Eski defterler de açılacaktı: 1938 senesinde el konulan Şişli’deki ruhban okulunun 75 dönüm arazisi için 1945 senesinde çekilen bir ihtarname ile yedi yıllık birikmiş kira borcunun ödenmesi emredilecekti. Ayrıca Bulgar Hastanesi de üzerinde kurulu olduğu arazi için 70.000 lira borçlu duruma düşecekti. Çünkü Bulgar Kilisesinin ileri gelenleri hatta eski Eksarh Yosif basit prosedürleri görememiş, resmî işleri yapmamışlardı. Talih bu ya Rum Kilisesiyle karşı karşıya gelince 1912’den o güne ne kadar ihmal varsa “tesadüfen” ayaklarına dolanmaya başladı. İşler öyle bir hal aldı ki Bulgar Eksarhlığı’nın elinde neredeyse Demir Kilise, bir kaç okul ve Şişli’deki Yeni Eksarhane binasının da içinde bulunduğu araziden başka bir şey kalmadı. Yeni Eksarhane binası da daha dün denecek kadar yakın bir tarihte, 2003 yılında Bulgar Eksarhlığı Vakfı adına tescil edildi. Evlogi Georgiev Bulgar Hastanesi’nin durumunu zaten biliyorsunuz: 22 Nisan 1991’de Turgut Özal’ın yaptığı açılıştan beri Türkiye Gazetesi Hastanesi.