Cumhuriyet rejiminin belki de en bariz vasfı, kendisini, “köhnemiş” olarak tavsif ettiği eski dönemden tefrik etmek olmuştu. Bunu gerçekleştirmek üzere yeni bir hayat tarzı, içtimaî düzen ve insan modeli inşa etme teşebbüsünde bulundu. Bu yeni hüviyet, kaynağını, ne bir devlet politikası olarak övünülen İslâm öncesi Türk döneminden ne de Cumhuriyet’i kuran kadroların özgün fikirlerinden alıyordu. Başta Mustafa Kemal olmak üzere Batı’yı rehber edinen, alfabeden kılık kıyafete kadar Batılı olma hevesindeki bu yapı, yeni insan modelini de aynı ölçüyü esas alarak inşa yoluna gitmişti.
İnkılaplarla erkeğini ve kadınını “çağdaşlığa” icbâr eden yeni rejim, bir parçası olma hevesinde olduğu Batı dünyasına kendisini kabul ettirmek arzusundaydı. 1934-48 yılları arasında yayımlanan La Turquie Kemaliste (Kemalist Türkiye)1 dergisi de bu teşebbüsün ürünüydü. Fransızca ağırlıklı olmak üzere Almanca ve İngilizce gibi Batı dillerinde yayın yapan dergi, uluslararası sahada Türkiye’nin propagandasını yapacak, uluslararası kamuoyunda kabul görmesini sağlayacaktı. Hâlbuki Londra Üniversitesi profesörlerinden Kevin Robins’in de ifade ettiği gibi, “Avrupalılar arasında Türkiye’nin aslen Batılı olmadığı, Avrupa topluluğunun içerisine burnunu sokmaya çalışan dışarıdaki bir yabancı olduğu” algısı hiç değişmeyecekti.
Yeni rejimin anlaşılması noktasında önemli eserlerden biri olan Çankaya isimli kitabında Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal’in Batılı bir zihniyete sahip oluşunu içeriden biri sıfatıyla samimi ifadelerle dile getirmişti. Bu bakımdan La Turquie Kemaliste dergisinin ilk vazifesi, Türkiye’nin artık Osmanlı dönemindeki gibi “gerici” bir zihniyette olmadığını ispatlamaktı. 14 yıllık yayın hayatı boyunca 49 sayı çıkan derginin sayfaları, iddiasını ispatlar nitelikte, yeni Türkiye’nin modern hüviyetteki erkek, çocuk, kadınlarının fotoğraflarıyla doluydu. Propaganda materyali olarak sıklıkla yer verilen fotoğrafların sahibi ise hususen görevlendirilen Avusturyalı fotoğrafçı Othmar Pferschy idi. Bu fotoğraflar kâh şortlu, kısa etekli, mayolu kadınlar ile atletli erkek sporcuları aynı sayfalara taşıyor, kâh kadınlı erkekli ortamları gösteren karelerle Türkiye’nin ne kadar modern olduğu mesajını veriyordu. Ne var ki, fotoğraflar Türkiye’deki küçük bir azınlığa ait olup Türk toplumunun tamamını temsil etmekten çok uzaktı. Bu gerçeğin farkında olan yönetici kadronun maksadı ise göz boyamaktan ibaretti.
Cumhuriyet’in kurucu kadrosu, 1. Türk Tarih Kongresi’nden (2-11 Temmuz 1932) itibaren antropoloji ve prehistoryaya (tarihöncesi arkeolojisi) ayrılan mesaide Osmanlı unsurundan azade, Batı’ya yakınlaştıran fikirler üretme gayretinde oldu. Bu minvalde Kemalist elitler, Avrupalılarla aynı ırktan olduklarını ispatlamak için de az mesai harcamamışlardı.
Devamı Derin Tarih Eylül Sayısında…