27 Mayıs darbesi neticesinde kurulan Millî Birlik Komitesi, 14 üyesinin tasfiyesiyle neticelenen 13 Kasım 1960’daki iç darbeyle büyük bir güç ve itibar kaybına uğradı. Bu tarihten itibaren dışarıdaki sivil akıl hocaları ve işbirlikçileriyle birlikte orduda birçok cuntanın kurulduğu, bunlardan en yüksek mevkiye gelenin de Türk Silahlı Kuvvetler Birliği olduğu biliniyor. Nitekim bu cuntanın, 15 Ekim 1961 seçimlerinin beklenen neticeyi vermemesi durumunda Meclis başkanlık divanı oluşturulmadan önce 21 Ekim Protokolü’yle sürece müdahalede bulunulacağı ve iktidarın milletin hakiki mümessillerine tevdi edileceği kararlaştırılmıştı.
27 Mayıs’ın alt rütbeli bir subay hareketi olduğu gerçeğinin endişeyle karşılandığı bu dönemde başta Genelkurmay Başkanı Org. Cevdet Sunay olmak üzere generallerin böyle bir müdahalesine mâni olmak gayesiyle sivil siyasetin verdiği antidemokratik tavizlerle darbe geçiştirildi: Meşhur “Yuvarlak Masa” toplantısıyla Cemal Gürsel’e cumhurbaşkanlık, İsmet İnönü’ye başbakanlık garantisi verilmiş; eski Demokrat Partililerin affına mâni olunacağı da İnönü’nün şerhiyle kayıt altına alınmıştı. Adalet Partisi’nin cumhurbaşkanı namzedi Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’i öne sürmesi ise ona yönelik ölüm tehdidiyle bertaraf edilmişti.
Aslî vazifesini gerçekleştirmek üzere kışlasına dönmesi beklenen ordunun asıl niyeti, ilki 22 Şubat 1962’de, ikincisi 21 Mayıs 1963’te girişilen iki askerî darbeyle açığa çıktı. Kara Harp Okulu Kumandanı Kur. Alb. Talat Aydemir’in bedelini Süv. Bnb. Fethi Gürcan’la birlikte asılarak ödediği bu kalkışmalar, ordunun siyasete müdahale refleksini ortadan kaldırmadı. Aksine müdahale edilecekse emir-komuta zinciri içinde olması gerektiği tezini güçlendirdi.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…