Ahmet Kekeç’le 1980’lerin ortalarında tanışmış olmalıyız. Yayın yönetmeni olduğum Risale Yayınları’na ara sıra gelip gittiğini ve bazı kapaklarımızın pikaj ve montajını onun yaptığını hatırlıyorum (o sırada geçimini sağlamak için yazarlık haricinde bu tür zenaatlarla da meşguldü). İyi hatırlıyorum, İsmet Özel’in bir kitabının kapağı baskıya gidecekti, pikaj ve montaj işini yapan arkadaşı o sırada bulamamıştık, Ahmet bana montajın nasıl yapılacağını göstermiş ve başımda durup yaptırmıştı. Lakin beceriksiz olmalıyım ki bu ilk ve son kapak montajım oldu.
Daha doğrusu şöyle diyeyim: Risale Yayınları’na 1986 sonlarında geçtiğime göre ya ondan önce çalıştığım İlim Yayınları’nda Edip Günenç Bey’in odasında veya Risale’de -ama ikisi de Cağaloğlu’nda Üretmen Han’da- tanışmış olmalıyız.
Aytekin Yılmaz’ın başbakanlık uzmanı olarak Ankara’ya gitmesi üzerine boşalttığı Cankurtaran’daki bekâr evine yerleştiğimde Ahmet Kekeç’in evimize gelip gittiğini hatırlıyorum. Sevgili Ömer Serdar (Elazığ milletvekili) ile beraber kaldığımız bu eve zaman zaman şair Necat Çavuş, Ahmet, Vahdettin Yiğitcan, eski Malatya milletvekili Nurettin Yaşar gelir, İstanbul’a geldiğinde Aytekin de katılınca halkaya, sohbet denizleri demlerdik.
Hakkında vaktiyle bir yazı kaleme aldığım ev sahibimiz âmâ Hafız Amca da sesimizi duyunca merdivenlerden aşağıya iner, sohbete bazen dinleyici, bazen sorgucu sıfatıyla iştirak ederdi.
Ben Risale’den İnsan Yayınları’na geçince oraya da gelip gittiğini hatırlıyorum Ahmet’in ama artık o sıralarda İmza adlı bir dergi çıkarmaya başlamıştı (1989-94 yıllarında çıktı).
Ahmet zaman zaman dergide tarihî mevzulara sertçe giriyor, 90’lı yılların başında İslamcı kesimde yaygınlaşan yakın tarih hesaplaşmasına kalemiyle katılıyordu. Bu yıllarda Ali Şükrü Bey’in katliyle ilgili yazısında hızını alamayıp Topal Osman’a bindirince Giresunluları kızdırmış, hatta bazılarından ölüm tehdidi bile almıştı. Yargılanıp yargılanmadığını hatırlamıyorum ama Ali Şükrü Bey Cinayeti ve İzmir Suikasti adlı kitapları (ikincisi Sümer Kılıç adıyla) o dönemdeki tarihe yönelişinin tezahürleri oldu.
Bu süreçte edebî ürünler de vermeye devam etti. Yağmurdan Sonra adlı romanı 1999 yılında Tuzla Belediyesi’nin Roman Armağanı Birincilik Ödülünü almıştı (“Ahmet Kekeç’ten sevgili Mustafa Armağan’a dostluk ve muhabbetle” ithafıyla 29 Aralık 1999’da imzaladığı kitabın ilk baskısı Şehir Yayınları tarafından yapılmıştı).
Bu yıllara ait bir hatıram da canımın sıkkın, bezgin, fena halde morale ihtiyacım olduğu zamanlar kimi arasam diye düşündüğümde aklıma gelen ilk ismin Ahmet olduğudur. Aradığınızda derdinizi unutturan dostlar vardır ya, onlardan biriydi. Sizi alır, uzaklaştırırdı takıldığınız ağdan.
O sıralarda Fatih’te bir ofiste çalışıyordu, geçmiş gün, neresi olduğunu tam olarak hatırlamıyorum.
1990’ların ortalarında ben uzun zaman direndiğim felsefe ve kültür alanından uzaklaşıp şehir ve tarih eksenli yazılar yazmaya başladığımda Ahmet buna pek bir sevinmişti. Hatta Akit’teki bir yazısında “Ne okuyalım?” diye soruyordu okurlarına ve “Mesela Mustafa Armağan’ın Şehir Asla Unutmaz adlı kitabını okuyalım” diyerek ilk baskısı 1996 yılında çıkan kitabımı tavsiye ediyordu.