Tarihte insan kaybına neden olan en büyük faktör, ardı arkası kesilmeyen savaşlardı. Ancak çaresi bulunamamış bulaşıcı hastalıklar, yangın, sel baskını ve deprem gibi doğal afetler de bu kayıpların artmasında etkili olmuştur. Ortaçağ kaynakları incelendiğinde, depremlerin güneş tutulması, ay tutulması, yıldızların ve genellikle de kuyruklu yıldızların olağandışı hareketleri, gökyüzünde uzun süreli kızıllık gözlenmesi veya gündüz vakti birdenbire havanın kararması gibi değişimlerin sonunda ya da öncesinde geldiğine açıkça işaret edildiğini görürüz.
Ortaçağ’da halkın depreme verdiği tepki bugünkünden farklı değildi. Depremi yaşayanlar arasında şuurunu kaybeden, kalp krizi geçirip fücceten ölen, kendini dışarı atıp sakatlanan ya da yaralanan, deprem korkusundan uyuyamayan, psikolojisi bozulan kimseler bugün olduğu gibi oldukça fazla idi. Depremi yaşayanlar evlerine giremez, korkuyu atlatıncaya kadar dışarıda yatardı.
Ortaçağ Anadolu’sunda birçok depremin meydana geldiği tarihî kaynaklarca tespit edilmiştir. Ancak bunlar içinde özellikle 1114 yılında Maraş’ta yaşanan deprem, sebep olduğu tahribatın boyutu ve can kaybı bakımından dikkat çekmektedir. Maraş’ın Ortaçağ’da Anadolu’nun en eski ve önemli şehirlerinden biri olması, dolayısıyla döneme göre oldukça fazla sayılabilecek bir nüfusu barındırması depremdeki can kaybının yüksek olmasına yol açmıştır. Öte yandan bu nüfusun ciddi bir bölümünü Hıristiyanlar oluşturuyordu.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…