Bir kölenin kızı Memlûk Mısır’ında tahta geçip ülkeyi yönetmişti. Şaka değil. Hem köle, hem de kadın… Bugün bile bu iki özelliği haiz birinin büyük bir ülkenin idaresini ele geçirmesi çok uzak görünürken 8 asır önce Şecer-üd-Dürr’ün ilginç hikâyesinde gerçek olmuştu.
Ortaçağ İslam dünyasında kadınlar yönetime ilişkin meselelerde söz sahibi olsalar da, muhtemelen yalnızca üçü resmî olarak yönetim kademesine gelebilmiştir. Bunlardan ilki, köle krallar döneminde üç buçuk yıl boyunca Delhi’yi yöneten Sultan İltutmuş’un kızı Raziye’dir (ö. 1240). İkincisi Şecer-üd-Dürr (ö. 1257), diğeri de yaklaşık üç yıl boyunca İlhanlılar Devleti’nin başında bulunan Hasan b. Üveys’in kızı Tandu’dur (ö. 1419).
Ne var ki bu iktidar deneyimleri, kadınların genel anlamda toplumdaki, özel olarak da politikadaki rolüne ilişkin İslamî kavramların değişimine dönük bir emsal teşkil etmemiştir. Çağdaş tarihçilerin kadınların bu aktif siyasî pozisyonlarını sıra dışı zamanlar ve münferit deneyimler olarak görme eğiliminde olduğunu görüyoruz. Siyasî İslam literatüründe ise bu kadınlardan hemen hiç bahsedilmemiştir.
Üç tecrübe de kadınlara toplumda mümtaz bir statü sunan Türkî cumhuriyetlerde gerçekleşmiş olmasına rağmen Şecer-üd-Dürr’ün iktidarının hikâyesi muadillerinden daha ilginç. Çünkü Raziye ve Tandu saltanata mensup kimseler olarak dünyaya gelmişken, Şecer-üd-Dürr bir kölenin kızı olması hasebiyle miras yoluyla tahta geçme imkânı yoktu. İkisi (Raziye ve Tandu) hâlen eski toplumsal ve siyasî geleneklerini muhafaza eden ve bu sebeple de bir kadının iktidarını kabul edebilecek ön kabulün hâkim olduğu İslamî toplumlarda iktidara gelmişti.
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…