İslâm sultanlarına iktidarda oldukları dönemlerde siyasetnâme, nasihatnâme veya layiha adı altında Kur’an’dan, Hz. Peygamberimizin (sas) sünnetinden ve sahâbe-i kirâmın hayatından hikmetler içeren bilgilerden oluşan kitaplar sunulmuştur. Bu anlamda en maruf eser, Karahanlı Türklerinden Yusuf Has Hacib’in (1017-70) Doğu Karahanlı hükümdarı ve Kaşgar Prensi Tabgaç Uluğ Buğra Kara Han’a atfen yazıp takdim ettiği Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi)’dir. Şeyh Sadi-i Şirazî (1181-1292) tarafından kaleme alınan Bostan ve Gülistan isimli eser de bu çalışmaların en meşhurlarından olup dönemin atabeglerinden Ebû Bekir b. Sa‘d’ın Şehzadesi Sa‘d b. Ebû Bekir’e sunulmuştur.
Sahadaki diğer değerli eserleri ve müelliflerini şöyle sıralayabiliriz:
Hemedânî (1314-85), Hz. Ali (ra) soyundandır. Künyesi Hz. Hüseyin’in (ra) oğlu, dördüncü imam Ali Zeynelâbidîn’e ulaşır. Babası Şehâbeddin, Hemedan valisi idi. Hemedânî, tahsiline dayısı Seyyid Alâeddin’in yanında başladı ve onun tavsiyesiyle Kübreviyye şeyhlerinden Alâüddevle-i Simnânî’nin halifesi Mahmûd-ı Mezdekânî’ye intisap etti. Aldığı tavsiye üzerine uzun yolculuklara çıktı. 20 yıl süren bu seyahatleri sırasında Türkistan, Mâverâünnehir, Hindistan, Irak, Suriye ve Anadolu’yu dolaştı. Keşmir Sultanı Şehâbeddin döneminde Keşmir’e gitti. Orada gayrimüslim halkın İslâmiyet’i kabul etmesinde tesirli oldu. Çıktığı hac yolculuğu sırasında hastalanarak Kebrüsvâr’da vefat etti. Cenazesi, bugün Tacikistan sınırları içinde bulunan Kûlab’da toprağa verildi.
Hemedânî’nin sağlığında çevresinde çok sayıda mürid toplanmış, bunlar Keşmir’in İslâmlaştırılmasına büyük katkıda bulunmuşlardır. Bu dönemde bölgede çok sayıda cami ve tekke yapılmış, bazı Hindu mabedleri camiye çevrilmiştir (Yazıcı, 1998:186-188). Kübreviyye tarikatının ileri gelenlerinden olmasına rağmen Hemedânî’nin, şeyhlerinden farklı bazı fikirlere sahip bulunması, tasavvufa dair çok sayıda eser yazması, müridlerinin özellikle Keşmir’de kurdukları tekkeler aracılığıyla İslâmiyet’i yayma faaliyetine girişmeleri, onun adına nispet edilen ‘Hemedâniyye’ adlı bir tarikatın doğmasına yol açmıştır.
100’ü aşkın eser kaleme alan Hemedânî’nin bunların arasında en meşhur kitabı Zahîretü’l-Mülûk’tur. 10 bölümden meydana gelen eser, siyasetnâme türünde ve Farsça kaleme alınmıştır. Muhtevasını ahlâk ve siyaset olarak tanımlayabileceğimiz kitap Latinceye, Fransızcaya, Urducaya, Osmanlı Türkçesine ve kısmen Peştuncaya tercüme edilmiştir. Zahîretü’l-Mülûk’ün Osmanlılar döneminde de hayli alaka gördüğü, bir asır içinde beş ayrı tercümesinin yapılmasından anlaşılmaktadır (Yılmaz, 2003:25).
Bu tercümelerin ilki, Muslihuddin Mustafa (1492-1562) tarafından Kanûnî Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’ya sunulmuştur (1550). Sürûrî lakabı ile tanınan Muslihuddin Mustafa, aslen Geliboluludur. Devrin âlimlerinden dersler almıştır. Emir Buharî Tekkesi Şeyhi Nakşibendi Mahmud Efendi’ye intisap ederek tasavvuf yoluna girmiştir. Kasımpaşa’daki evini ve bütün varlığını satıp meskeni civarında kendi adına nispetle Sürûrî Camii adıyla anılan bir cami yaptırmıştır. Oturduğu mahalleye kendi ismi verilen Sürûrî, çevresinde bir veli olarak kabul edilmiş önemli bir mutasavvıftır.
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…