Sömürgeci zihniyetin boğazın sularına gömüldüğü, “bir devrin battığı yer” olarak tabir edilen Çanakkale Cephesi, 1915-16 tarihlerinde Osmanlı toplumunun bütün varlığıyla işgalcilerin karşısına dikildiği kritik bir müdafaa hattıdır. Çanakkale’ye Osmanlı topraklarının farklı bölgelerinden yoğun katılım ve sevkiyat gerçekleşmiş, İslâm coğrafyası da cepheye unutulmayacak bir destek sağlamıştır. Bunun sebebi, işgalcilerin hedefinin bir anlamda İslâm dünyası olmasıydı.
Çanakkale cephesine Osmanlı vilayetlerinden yüksek katılım olmakla birlikte payitaht İstanbul’un hususi bir yeri vardır. Bilhassa Suriçi’ndeki Fatih’in Çanakkale savunmasında en fazla şehit veren yerleşim yeri olması, payitahtın merkezi olma refleksiyle savaşa topyekûn katılımın gerçekleştiğini gösterir. Başta Darülfünun olmak üzere Fatih’teki medrese, idadî ve sultânî öğrencileri akın akın cepheye koşmuşlardır.
Bölgedeki okullar arasında Çanakkale’ye en fazla öğrenci gönderen, Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) olmuştur. Osmanlı’daki ilk tıp fakültesi olan Darülfünun-ı Osmanî’nin talebeleri, 1. Dünya Savaşı boyunca farklı cephelerde ordu hizmetinde bulundular. Hatta öğretim üyeleri ve öğrencilerin askerî birliklere dağıtılması nedeniyle 1915’te mektep bir süre kapalı kalmış, binası hastane hizmeti görmüştür. Cepheye giden bir diğer yüksek tahsil grubu da hukuk fakültesi talebeleridir. Ekim 1914’te “Dârü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi” adıyla birleştirilen İstanbul medreselerindeki pek çok talebe de Çanakkale’ye ve diğer cephelere gönderilmiş; Medresetü’l-Vâizîn talebelerinin önemli bir kısmı okullarını bitirememiştir.
Çanakkale cephesinde günlük ortalama 300 zayiat verildiği düşünüldüğünde, ciddi sayıda asker ve subaya ihtiyaç olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple 25 Kasım 1915 tarihinden itibaren 1897 doğumlular (18 yaşında olanlar) da cepheye sevk edilmeye başlanmış; payitahttaki Vefa Lisesi, İstanbul Lisesi, Darüşşafaka (o zamanlar Fatih’teydi), Darülmuallimin Okulu (Erkek Öğretmen Okulu), Davutpaşa Lisesi, Gelenbevi Lisesi ve daha sonra kapanacak olan Mercan Sultânîsi talebelerinden yaşları uygun olanlar silahaltına alınmıştır.
Bu genç askerlerin çoğu şehit olurken, pek azı gazi olarak geri dönebilmiştir. Faik Reşit Unat’a göre eski Maarif Bakanı Hasan Âli Yücel de 11 Nisan 1915’te Vefa İdadîsi’nin son sınıfındayken askere alınan ve 3 yıl boyunca askerlik vazifesini yerine getiren isimlerden biridir. Yedek subay talimgâhına sevk olunan Yücel, eğitim devrelerini tamamlayarak 8 Haziran 1916’da asteğmen, 25 Aralık 1916’da teğmen olur. Mondros Mütarekesi sonrasında, 2 Aralık 1918’de terhis edilir, Darülfünun Hukuk Fakültesi’ne yazılır.
Devamı Derin Tarih Eylül Sayısında…