İran tarihinin dönüm noktalarından olan 1906 Meşrutiyet Devrimi’yle birlikte parlamento, şahlığın iktidar yapısını değiştirmesi sebebiyle meşrutiyetçilerin bel bağladığı en önemli kurum haline gelmiştir. Ne var ki anayasal sisteme geçiş sürecinde meşrutiyetçilerin İran’daki monarşik yapı ile ilişkileri hiç iyi gitmemiştir.
Meclisin ilk oturumu I. Meşrutiyet’in ilanından iki ay sonra (6 Ekim 1906) Muzafferüddin Şah Kaçar’ın huzurunda Gülistan Sarayı’nda yapıldı. Şah’ın bu tarihten kısa süre sonra vefatı üzerine yerine geçen Muhammed Ali Şah, sarayın yetkilerini kısıtlayan meşrutiyete hiçbir zaman sıcak bakmayacaktı. Şah ve meclis sürekli bir çekişme halindeydi. Şah, Rusların tahrikiyle meşrutiyete son verme hayalini gerçekleştirmek amacıyla bazı girişimlerde bulundu; meşrutiyet muhalifi ulemayı ve partileri etrafına toplayarak meclisi kapatmaya ya da yetkilerini kısıtlamaya çalıştı.
Mutlak monarşi yanlısı Şah ve saray, meclise rağmen, bu dönemin tarihe bir baskı dönemi olarak geçmesiyle sonuçlanan “istibdâd-ı sagîr” (küçük istibdat) denilen bir yıldırma siyasetine girişti. Saraya bağlı Tahran’daki millî kuvvetlere ek olarak, Rusya’nın ve Albay Vladimir Platonovich Liakhov’un liderliğindeki Kazak birliklerinin rolü de belirleyici oldu. Zira Meşrutiyet Devrimi’ne muhalefet, Rusların ve Şah’ın ortak noktasıydı. Bu yüzden de birlikte hareket etmekte mahzur görmediler. Kazak Birliği’nin emirlerini Rusya’daki Kazak kumanda merkezinden alması, hatta birliğin bütçesinin bile Rus kredi bankası tarafından İran hükümetinin hesabına doğrudan ödenmesi, bu işbirliğinin boyutlarını göstermektedir.
Otoriter kişiliğine rağmen meclise söz geçiremeyen Muhammed Ali Şah, defalarca meşrutiyetçilerle karşı karşıya gelerek meclisin kapatılması yönündeki radikal ve şiddetli muhalefetini açıkça gösterdi. Meşrutiyete muhalefeti daha tahta çıkmadan önce başlamıştı. Şah’ın Rusça öğretmeni Şâpşâl Han ile Rus büyükelçiliği ve Kazak Birliği’nin komutanı Albay Liakhov arasında her zaman bir görüş birliği vardı. Bu yüzden Şah’ın meşrutiyet karşıtlığında Şâpşâl Han’ın etkisi olmuştu. Hasılı tahta geçtikten sonra Şah ile meclis arasındaki çatışma için zemin zaten hazırdı. Sadece bir kıvılcım gerekiyordu. 1908 Şubat’ının sonlarında Tahran’da Şah’a karşı başarısızlıkla sonuçlanan provokatif bir suikast girişiminde bulunuldu. Şah Tahran sokaklarında dolaşırken, konvoyuna bomba atıldı. Şah bu esnada başka bir arabada olduğundan bu suikast teşebbüsünü zarar görmeden atlattıysa da kaçınılmaz çatışmanın kıvılcımı alev almaya hazırdı.