Şehirlerin, hatta devletlerin ev sahipliği yapabilmek için adeta birbirleriyle yarıştıkları, ülke ekonomilerine ve ev sahibi şehre katkılarıyla bilinen Exposition Universelle, yani Evrensel Sergi, Sanayi Devrimi ile birlikte doğup gelişen bir gelenek. Dünya ülkelerinin bir noktada toplanıp birbirlerine hem sanayi ve teknolojideki gelişimlerini sergiledikleri, hem de yerel kültürlerini tanıtma fırsatı buldukları evrensel sergilerin ilki 1851’de Londra’da açılmıştı. Tarihçi Eric Hobsbawm’ın deyimiyle dünya sergileri, “Batı’nın kendisini alkışladığı büyük ve yeni ayinlerdi.”
Osmanlı idaresi de bu yeniliğe kayıtsız kalmadı. Farklı şehirlerde düzenlenen sergilere katılıp ürünlerini ve kültürünü dünyaya tanıtma fırsatı bulan Osmanlı Devleti, 1851 Londra, 1853 New York, 1855 Paris ve 1862 Londra sergilerinin ardından 1863’te Sultanahmet Meydanı’nda açılan ve Sergi-i Umumi-i Osmani olarak bilinen organizasyona da ev sahipliği yaptı.
Evrensel sergilerin hem ekonominin canlandırılmasında, hem de devletin uluslararası arenada temsilinde önemli bir rolü olduğunun farkına varan isimlerden biri de Sultan II. Abdülhamid’di. Şehzadelik yıllarında amcası Sultan Abdülaziz’le birlikte 1867 Paris Sergisi’nin açılışına katılmış, Osmanlı bölümünü ve sergilenen ürünleri yetersiz bulmuş, “Hakikaten memleketimizde üretilenler sadece bunlardan ibaret midir?” diye üzüntüsünü belirtmişti.
Padişahlığı döneminde Şişli’de kalıcı bir Uluslararası Ziraat ve Sanayi Fuarı tesis etmek isteyen Sultan, bu iş için 1893’te İtalyan Mimar Raimondo D’Aronco’yu İstanbul’a davet etti. Fakat 10 Temmuz 1894’teki büyük deprem Sultan’ın bu projesini gerçekleştirmesine engel oldu.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…