KONUŞAN: METİN TAHA YILMAZ
Kırım’ın tarihî serüveninden bahsederek söze başlayalım. Geçmişten günümüze, yaşananlar nasıl özetlenebilir?
Kırım Tatar halkının tarihi çok dramatiktir. Çünkü toprağımız Kırım birçok devletin dikkatini çekti ve bu devletler buraya sahip olmak istediler. 1783 yılında bizim devletimiz Kırım Hanlığı yok oldu. Ruslarla Osmanlıların yapmış olduğu savaş neticesinde Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) imzalanmıştı. O antlaşmada Ruslar, “Kırım, Osmanlılardan tamamen bağımsız bir devlet olacaktır” dediler. Fakat daha sonra Ruslar bu antlaşmaya uymayarak Kırım’a girdiler. O zaman Osmanlı başka devletlerle savaştaydı. Yani Kırım’ı kurtarmaya veya yardım etmeye imkânı yoktu. Neticede Kırım Hanlığı yıkıldı ve Kırım Tatarlarına, yani Kırım Türklerine çok büyük baskılar yapıldı. Kırım Tatarları da Osmanlı Devleti topraklarına göç etmek zorunda kaldılar. Böylelikle 1917’de Bolşeviklerin iktidarı başladığında, biz artık millî toprağımızda bir azınlık haline gelmiş durumdaydık.
1917 öncesinde, Kırım’daki Tatar nüfusu ne kadardı?
Eski zamanlarda nüfus sayımları olmuyordu ama benim tahminlerime göre ve yazarlarımızdan Ahmed Özenbaşlı’nın Çarlık Hâkimiyetinde Kırım Faciası kitabında da dediği gibi, Kırım Hanlığı savaş zamanında 200 bin kadar asker çıkartabiliyordu. Buradan hareketle Kırım Hanlığı’nın nüfusunun iki ilâ iki buçuk milyon kadar olduğunu tahmin edebiliriz. 1917 itibariyle ise, bizler artık Kırım Yarımadası’nın toplam nüfusunun yüzde 25’ine düşmüştük.
1920-21 yıllarında, Bolşevikler zamanında suni açlık baş göstermişti. O zaman başka milletler de etkilenmişti bundan, lakin en çok kaybı Kırım Tatarları verdi. 100 bine yakın insan açlıktan öldü. Sonraki en büyük facia da 2. Dünya Savaşı’nın sonunda Kırım Tatarlarının topyekûn sürgün edilmesi ve soykırıma uğratılmasıdır. O yıllarda, yani 1944-46 yılları arasında bizim yaptığımız araştırmalara göre halkımızın %46’sı açlıktan, hastalıklardan ve diğer sebepler neticesine vefat etti. Sürgün edildiğimiz yerlerde, yani Özbekistan’da, Kazakistan’da, Sibirya’da halkımız gün yüzü görmedi, üstüne üstlük ağır işlerde çalıştırıldılar. Ancak 1953’te Stalin öldükten sonra ortam biraz yumuşadı. O zaman Kırım Tatar halkından hayatta kalanlar vatanlarına dönmek için mücadeleye giriştiler. Mücadelemiz silahla değildi, sadece demokratik yollarlaydı ve Sovyet rejiminin son yıllarına kadar devam etti. Gorbaçov zamanında biraz serbestlik oldu. Moskova’daki Kızıl Meydan’da nümayişler ve mitingler ile taleplerimizi bütün dünyaya bildirme imkânımız olmuştu. Neticede 1980’li yılların sonlarında, büyük zorluklar çekse de Kırım Tatar halkı öz vatanına dönebilmeyi başardı.
Rus devleti, sürgünü ve Kırım Tatarlarına yapılanları kendi halkına nasıl izah etti?
Ruslar bizi sürgün ettikten sonra Kırım Yarımadası’nda Tatarlara karşı büyük bir propaganda yaptılar. “Bunlar Rus düşmanları”, “bunlar hainler” dediler. Rusya’dan bizim vatanımıza getirilen ve yerleştirilen Ruslar da bu propagandayı memnuniyetle karşılıyorlardı. Bu durum onlara manevî bir rahatlık veriyordu. Çünkü ölüme gönderilen insanların evlerinde yaşıyor ve onların eşyalarını kullanıyorlardı. Neticede vatanımıza döndüğümüz zaman oradaki nüfus bizi böyle sıcak karşılamadı tabii ki. Fakat biz buna bakmadık ve vatanımıza akın ettik.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…