Dürrüşehvar Sultan’ın Hint toplumuna sunduğu katkılara dair alan araştırması yapmak üzere Haydarabad’da bulunduğum süreçte, beni bahtiyar eden en önemli hadiselerden biri şüphesiz Abdülmecid Efendi’nin torunu, Dürrüşehvar Sultan’ın oğlu Muffakham Cah Bey ile görüşme imkânına erişmiş olmamdır. Bölgeye yolu düşen Türk vatandaşlarından çoğu, belki de işin doğası gereği, belli başlı turistik mekânları gezip biraz da alışveriş yaptıktan sonra ülkeye dönerken, bize yaradan Dürrüşehvar Sultan’ın ikametgâhında uluslararası bir sertifika programı kapsamında iki aya yakın bir süre kurs görme ve sonra da bizzat oğlu ile tanışma fırsatı bahşetmişti. Bunlara erişmek için elbette belli sınavlardan ve mülakatlardan
geçmiş; “Zahmetsiz rahmet olmaz!” düsturu gereğince elde edilen imkânı fırsata dönüştürmek için türlü zorluklarla mücadele etmiştim.
Muffakham Cah Bey’in kendisine ulaşmak baştan beri gönlümden geçen bir murat olsa da bunun için ön okumalar ve araştırmalar neticesinde birtakım hazırlıklar yapmış ve belirli bir plan dahilinde hareket etmiştim. Kendisine ulaşabileceğim veya en azından bunun yol ve yöntemini öğrenebileceğim en uygun mekânın Prenses Dürrüşehvar Çocuk ve Genel Hastanesi olabileceği kanaatine vardım. Bu düşünceden hareketle mübarek bir Cuma günü “ya nasip, bismillah!” diyerek elli dereceye varan sıcaklıkta hastaneye doğru yola çıktım.
Hastaneye vardığımda kapıdaki görevliler, hastane müdürü Yusuf Ali Bey ile görüşmemin daha doğru olacağını ifade ettiler. Müdür bey ilk önce çekimser davransa da Türkiye’den geldiğimi ve araştırma konumu söyleyince yakın ilgi gösterip odasına buyur etti. Hastane hakkında genel bilgi verdi. Açılış sürecine dair istediğim bazı doküman ve resimler için, ilk olarak Prenses Dürrüşehvar Çocuk Tıbbi Yardım Vakfı genel sekreteri M. Sultan Mohiuddin Bey’le görüşmem gerektiğini; onun izin vermesi koşuluyla söz konusu belgeleri seve seve paylaşabileceğini belirtti.
Müdür Bey’in odasından ayrıldıktan sonra hastane bahçesinde gezerken görevlilerden biri yanıma yaklaşıp “Muffakham Cah Bey’le görüşmeyi arzu eden siz misiniz?” diye sordu. “Evet”, cevabım üzerine, “Şurada bekleyiniz, kendisi birazdan buraya gelecek, sizi görüştürmeye çalışalım”, dedi. Hiç ummadığım bu gelişme karşısında çok büyük bir mutluluk yaşadım ve büyük bir heyecanla beklemeye koyuldum. Biraz sonra seksen yaşlarında, hafif kamburu çıkmış, uzun boylu, heybetli, kalın gözlüklü, mavi gömlekli ve gri kumaş pantolonlu bir beyefendi yanıma kadar yaklaştı. Sakin ve yumuşak bir ses tonuyla Türkçe olarak, “Türkiye’den gelen siz misiniz?” dedi. Uzun süredir Türkçe konuşmadığım için bu hitap karşısında ilk etapta şaşırdım, hatta biraz donakaldım. Evet, bu gözler, bu burun ve bu sima… annesini andırıyordu. Karşımda duran Dürrüşehvar Sultan’ın oğlu Muffakham Cah Bey’in kendisiydi. “Evet, efendim benim, sizinle görüşmek ve tanışmak istiyorum” dedim. “Hoş geldiniz, buyurun odama geçelim” dedi.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…