Turgut Özal için liberal politikaların devamı mahiyetinde ABD’de Reagan, İngiltere’de Teatcher gibi bir dizayn düşünüldüğü ve yolunun açıldığı fikrine katılır mısınız? 24 Ocak Kararları’nı da bu meyanda değerlendirenler var.
24 Ocak Kararları’na gelmeden önce müflis bir Türkiye vardı. Hem ekonomik bakımdan iflas etmiş, hem de siyasî bakımdan dağılmak üzere. Kurtarılmış bölgeler, girilmeyen şehirler, sağ-sol kavgası ile tarumar olmuş. O sırada Batı zirve yapıyor. 1980’li yıllara geldiğimizde dünya tablosunu bir düşünün. İran’a Humeyni gelmiş ve Amerikan ittifakından kopmuş. Yunanistan NATO yapısının dışında, Kıbrıs dolayısıyla çekilmiş vaziyette. Sanki Amerikan ittifakı dağılmak üzere. Polonya’ya bakıyorsunuz Jaruzelski darbe yapmış. Afganistan’a Rusya girmiş. Dünya epey bir karışık anlayacağınız. Türkiye de sanki koptu kopacak. Bu dış dünyanın bağımsız kalacağı bir olay değil. Bilhassa Amerikan blokunun… Orada bir zirve oluyor; Türkiye hakkında bir karar alınıyor: “Türkiye’yi yanımıza çekelim ve yeni bir kan verelim.” Sanırım 24 Ocak da o tedbirlerin bir parçası. Ama 24 Ocak kararlarının içeriğine baktığınız zaman Turgut Özal’ın 1970’lerin ortasında bunu Süleyman Demirel’e teklif ettiğini görüyorsunuz. Yani bu paketin muhtevasındaki prensipleri Özal daha evvelden benimsiyordu. O zaman planlama müsteşarı idi fakat bir netice alamamıştı. Ardından MSP’den milletvekili adayı oldu. Baktığınızda bunu dünya konjonktürüne bir uyum hareketi olarak değerlendirebiliriz. Zaten 24 Ocak’ı, 12 Eylül askerî darbesi izledi. Darbenin ilk kararı Rogers Planı’nın kabulüydü. Yunanistan’ın NATO’ya dönmesi için tartışılan kararı, Türkiye münakaşasız kabul etti. Ardından Özal başbakan yapıldı ve 24 Ocak Kararları devam etti.
Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…