KONUŞAN: HAVVA AKDAĞ
İslâmcıların Siyasî Görüşleri adlı kitabınızın ilk cildi 1994 yılında yayımlanmış. Ayrıca o, siyaset bilimi dalında doktora tezinizdi. Kasım ayında ikinci cildi çıktı. Hem sevindirici hem şaşırtıcı… Doktora tezinin yayımlanmamış ikinci cildi olur mu?
Güzel bir yerden başladınız. Sorunuz da yerinde. Şöyle özetleyeyim: Ben yüksek tahsilimi 1977 yılında bitirdim. Fakat Dergâh Yayınları’ndaki yoğun çalışmalarımızdan fırsat bulamadığım için talebelik yıllarından beri düşündüğüm ve hazırlandığım akademik çalışmalara resmen başlayamamıştım. 10 yıl resmen başlayamadım ama üniversitedeymişim gibi çalışmalarımı sürdürdüm. 1987 yılında bir ara bulup doktoraya başladığım zaman Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi kitabımın iki hacimli cildi yayımlanmıştı. Çalışmakta olduğum ve çalışacağım birçok konu vardı kafamda. Birkaç tanesini hocalarla konuştum, siyaset bilimi dalında tez yazacağım için II. Meşrutiyet’in ilk yıllarıyla sınırlı olarak İslâmcıların siyasi görüşlerinde karar kıldık. Hem kronolojik hem de tematik açıdan çok geniş bir bahisti bu. Hocalar sınırlandırmayı bana bırakmışlardı. Tez için bir sınırlandırma yaptım, işte o şimdi birinci cilt olan kısımdır. Fakat zaten sürmekte olan okuma ve fişlemelerimi en geniş çerçevede yapıyordum. Tezde kullandıklarım İslâmcıların siyasi görüşleri etrafındaki fişlerimin muhtemelen dörtte birine tekabül ediyordu.
İkinci cildin ana bölümleri Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet. Siz her şeyden önce İslâm siyasî düşüncesinin kavram hiyerarşilerinin ve tariflerinin modern dönemde ciddi ölçüde değiştiğinden, farklılaştığından bahsediyorsunuz…
Şöyle: Düşünce ve ilim tarihi çalışmaları kavramların tariflerinde ve hiyerarşilerindeki değişmelere, farklılaşmalara eğilmeden işini iyi ve vasıflı bir şekilde yapamaz. Meselâ benim kurduğum cümlelerden biri şu: İslâm siyasi düşüncesi adalet merkezli bir düşünce iken modern dönemde meşveret merkezli bir düşünceye dönüşüyor. Niçin? Meşrutiyet, cumhuriyet, demokrasi, İslâm devleti fikirlerini meşveret-şura üzerinden kurabiliyorsunuz. Uzaktan bakarsanız hem adalet hem de meşveret İslâmın ilk dönemlerinden bugüne kadar var. Var ama nasıl var? Sıra düzeni, ağırlığı, tarifi ve muhtevası da aynı mı yahut yerinde mi diye sormanız lazım. Hürriyet kavramının yükselişi de adalet ve itaat gibi başat kavramlar üzerinde böyle bir etki yapıyor. Muhalefet itaatın önüne geçiyor meselâ. Halbuki itaat Allah’a, Peygamber’e itaatla da irtibatlı olarak çok kuvvetli ve üst seviyede bir kavram. Bir ucunda da ulülemre, ana-babaya, hocaya, -hadi onu da söyleyelim- kocaya itaat var. “İtaat kültürü”, “biat kültürü” bugün dindar, İslâmcı eğitimli insanların dilinde de olumsuz ifadelerdir. Bu büyük değişiklikler nasıl, hangi sebepler ve icbarlarla ortaya çıkıp gelişiyor, ardından bir zihniyet dünyasını değiştirip dönüştürüyor? Hükümlerimizde farklı neticelere varabiliriz ama süreci soğukkanlılıkla ve derinliğine takip edebilmemiz gerekiyor. Bir şey daha var; eğitimli insanlarda, Müslüman âlim ve aydınların kafasında bu ciddi altüst oluşlar, değişimler yaşanırken Müslüman halkta eski kodlar varlıklarını kuvvetli bir şekilde sürdürüyor. Yeni Müslüman aydınlarla, İslâmcılarla Müslüman halkın arasında din anlayışı, din-siyaset ilişkilerinin ana mantığı çerçevesinde kuvvetli ve derin mesafeler oluşuyor. Bugün de var. Bunların hepsiyle ciddiyetle ve derinliğine uğraşmak lazım.
Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…