KONUŞAN: MUNİSE ŞİMŞEK
Hocam sizinle 18 Mayıs 1944 Tatar sürgününün tarihi arka planını konuşmayı istiyoruz. Kırım-Moskova rekabetine odaklanalım ve dengelerin Kırım Tatarlarının hilafına nasıl değiştiğine bir göz atalım isterseniz.
18 Mayıs 1944 Kırım Tatar sürgünü muhakkak ki 20. yüzyılın utanç verici olaylarından ve soykırım suçlarından biridir. İnsanlığın asla unutmaması ve affetmemesi gereken facialardandır. Sürgün sürecinde ve sonrasında yaşanan korkunç olayları hakkıyla kayda geçirelim, konuşalım, yazalım, dinleyelim. Bir halkı yarım asır boyunca vatanından eden, yarısını bilfiil öldüren, kültürel mirasının büyük kısmını yok eden böyle bir insanlık suçunun belgelenmesi ve unutulmasını önlemek bir insanlık vazifesidir. Böyle olmakla birlikte, bu zulme geçmişte yaşanmış, bitmiş bir acı, kapanmış tarihî bir hadise olarak bakamayız. Aksine, bu insanlık cinayetinin sadece neticelerinin devam ettiğini değil, soykırım kurbanı bu halkın varlığının bugün tekrar büyük bir tehdit altında olduğunu da unutmamak zorundayız. Bu bakımdan, 1944’ü hatırlarken mutlaka Kırım’da şu an yaşanan durumu, yani Kırım’ın Putin Rusyası tarafından 2014’ten beri devam etmekte olan tamamen hukuk dışı ve zalimâne işgalini de görmeli, onu da lanetlemeliyiz. Şu andaki işgal ile Rusya, 1944 sürgününde gerçekleştirilemeyen hedeflerine ulaşmayı amaçlıyor. O dönemde yok edemedi, şimdi bu şekilde yok etmeyi hedefliyor. Bu yüzden ben bunun farkına varılmasını ve altının çizilmesini hayatî derecede önemli görüyorum. Aksi takdirde tamamen samimiyetsiz olunur. Stalin dönemindeki vahşetten bahsedip, bugün Putin Rusya’sı tarafından işlenen cinayetlerden bahsetmemek asla kabul edilecek bir durum değildir.
Çok haklısınız. Rusların bile isteye Kırım Tatarlarını yok etmeyi hedefleyen politikaları 1783’ten bu yana devam ediyor. Kırım Tatarları kimdir? İsterseniz buradan başlayalım.
“Kırım Tatarları kimdir?” sorusunu cevaplamaya önce “Kim değildir?” sorusundan başlayalım. “Tatar” kelimesi tarih içinde farklı coğrafyalarda farklı zamanlarda çok farklı manâlarda kullanılmıştır. Bunu bilmeyen pek çok insan tarihte “Tatar” kelimesinin geçtiği her yerde aynı halktan bahsedildiğini zannediyor. Bütün Afrikalılara ya da nerde olursa olsun tüm siyahîlere “Zenci” demek nasıl muğlak, yanlış ve saçma bir ifadeyse “Tatar” kelimesinin de tarih içinde kimi kast ettiği anlaşılmaksızın kullanılması böyledir. Tatar kelimesiyle 19. yüzyılda Moğolistan’da kast edilen halk başka, bugünkü Türkiye coğrafyasında zaman içinde kullanıldığı manâ başkadır. Altın Orda’da kullanıldığı manâ başka, bugün Kırım Tatarlarından kastedilen şey başkadır.
Burada “Tatar” kelimesini diğer tarihî bağlamlarını hiç karıştırmayarak, özellikle Rusya İmparatorluğu bağlamında ele alıyorum. Bu isim, Rusya bağlamında Altın Orda Devleti’nin Müslüman-Türk tebaasının hepsine verilmiş umumî şemsiye bir isimdi. O sebepten Osmanlı Türkleri hariç Ruslar karşılaştıkları Türk dilinde konuşan bütün Müslüman halklara, özellikle de Altın Orda Devleti ile ilişkili olanlara “Tatar” dediler. Bu bakımdan, Çarlık devrinde sadece bugün etnonimlerinde bu ibareyi taşıyanların değil, diğer Türk halklarının da, meselâ “Kırgız Tatarları”, “Özbek Tatarları” gibi isimlerle anıldıklarını görmek mümkündür. Hemen hatırlatayım, şu cümleden olarak, Azerbaycan Türklerinin etnik isimleri de Rus literatüründe 1917’ye kadar “Tatar” olarak geçerdi ve dillerine “Tatarca” denirdi. Aynı şekilde, 1918’e kadar Rusya’nın bir parçası olan Kars, Ardahan ve çevrelerindeki Türklerin Çarlık hükûmeti nezdindeki adı da “Tatar” idi.
“Tatar” ibaresi, Kırım Tatarlarına Altın Orda’dan miras kalmıştır. Kırım Tatarlarının Altın Orda’nın vârisi olan halklardan biri oldukları açık olmakla birlikte, Kırım’daki geçmişleri Altın Orda’dan çok daha geriye gitmektedir. Altını çizerek ifade etmek gerekir ki, bu halkın ismindeki “Kırım” ibaresi yalnızca coğrafî bir sıfattan ibaret olmayıp, etnoniminin ayrılmaz bir parçasıdır. Yani söz konusu halkın ismi bir bütün olarak “Kırım Tatarları”dır ve onlardan sadece “Tatarlar” olarak söz edilmesi yanlıştır.
Kırım Tatarları Kırım’ın yerli halkıdır. Bir Türk halkı olan Kırım Tatarları bütünüyle Müslümandır ve Hanefî geleneğine mensuptur. Aslında dünyadaki hemen hemen her halk gibi, meselâ Türkiye’dekiler gibi, Kırım Tatarları da tek bir kaynaktan veya tek bir soydan peyda olmuş değildir. Kırım Tatarları, 1500 veya 1400 sene evvelinden başlayarak Kırım’a yerleşmiş muhtelif Türk kavimlerinin ve bu süreç içinde Türkleşmiş yahut Müslümanlaşmış birçok diğer kavimlerin kendi aralarında karışmasından, bir halitasının ortaya çıkmasından teşekkül etmiş bir halktır. Bunun içinde kültürel ve linguistik olarak iki unsur ön plana çıkmaktadır: Bunlar kuzeyden gelen Kıpçak Türk ve güneyden gelen Oğuz Türk unsurlarıdır. Kırım Tatarları dünyadaki Türk halkları ve Türk dilleri içinde söz konusu iki unsurun özgün bir birleşimi olmaları hasebiyle ünik bir özellik taşırlar. Pek çok farklı tarihî ve kültürel etkileri de üzerinde taşıyan bu etnik, linguistik ve kültürel birleşim, bugün Kırım Tatarları dediğimiz otantik, otokton ve orijinal halkı ortaya çıkarmıştır.