FETHİ MURAT DOĞAN: BABAMIZIN MEZARINDA DUA ETMEK YERİNE SAYGI DURUŞUNA GEÇTİK.

KONUŞAN: MUSTAFA ARMAĞAN

Kemalizmin Türkiye’de inşa etmeye çalıştığı düzen, sosyalist dünya görüşü ile ne kadar kâbil-i telif (uzlaştırılabilir) bir düzendir?

 

Türkiye’deki sosyalist sol, ciddi bir sol değildir; yani daha doğuştan halktan kopuk, seçkinci ve gayrimillîdir. Mesela Şefik Hüsnü, Bağımsızlık Savaşımız yıllarında bile bu topluma yabancıdır ve Bağımsızlık Savaşımızın dışındadır. Hatta Allah’ın Süngüleri-Reis Paşa adlı kitabında Attila İlhan, Şefik Hüsnü ve diğerlerinin bu halka nasıl yabancı olduğunu anlatır. Türkiye’deki komünist hareket, ciddiye alınacak bir hareket değildir. Doğuştan gayrimillî ve seçkincidir. Bilindiği gibi, Sovyetler Birliği’nde Komünist Parti ve işletme yöneticileri, generaller, sanatçılar vs.’den oluşan “yeni-seçkinler” yönetime egemendi.

Bugün dönüp baktığımızda bazıları kuşkusuz o günlerde de bunun bilincindeydi. Solun ciddiye alınacak bölümünü bağımsızlıkçı, anti-emperyalist, millî ve sosyal ihtilalci olarak belirtebiliriz. Buna, Sultangaliyev ekolü, hatta “Turancı Sosyalist” ekol bile denilebilir. Attila İlhan, Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk öyledir. Lenin’in seçkinciliğe yol açan parti anlayışına ve Stalinciliğe karşı çıkması bakımından Mehmet Ali Aybar da bu çerçevede ele alınabilir.

Doğan Avcıoğlu ve İlhan Selçuk’un, kısaca “Sol Kemalistlerin” eleştirilmesi gereken en önemli yönü, darbecilikleridir. Bilindiği gibi Ecevit, o dönemde “Sol” darbeye karşı çıktığı için Dev-Gençliler tarafından yuhalanmıştı. Mehmet Ali Aybar da “cuntacılığa” esastan karşı çıkmıştı. Son dönemde de Toktamış Ateş, “asık suratlı Kemalist” anlayışa karşı çıkmıştı. Aybar da Stalinci despotik ve totaliter anlayışa karşı “güler yüzlü Sosyalizm”i savunmuştu.

Solun serancâmını, geldiği noktadan da görmek mümkün. Bugün radikal sol, tamamen halktan kopmuş ve marjinalleşmiştir; ırkçı-şoven Taşnakların ve ABD piyonu etnik-ırkçı PKK’nın kuyruğuna takılmış; şahsiyetini kaybetmiş, çürümüştür. Bundan dolayı sol, 15 Temmuz’da, ABD’nin dinci-faşist askerî darbesine karşı sokağa çıkmadı! Hatta vatanseverliğinden kuşku duymayacağımız Banu Avar bile açıkça tavır alamadı! Öğrencilerimin aleyhinde konuşmak âdetim değildir ancak öğrencim Sezai Temelli’nin, “bağımsız sosyalist sol” çizgiden PKK yardakçılığında öne fırlaması, ne yazık ki solun geldiği noktayı ortaya koyuyor! Dolayısıyla Emperyalizm’e karşı bağımsızlık ve millî egemenlik mücadelesi veren, al bayrağıyla emperyalizme karşı yürüyen, millî, anti-emperyalist, istiklalci sol anlayış, eski Moskovacı-Pekinci vs. Stalinci anlayış karşısında zafer kazanmıştır ve bu anlayış, ciddi Kemalist-Atatürkçü anlayışa yaklaşmıştır.

İslamî-muhafazakâr kesimdeki yanlış bir “ümmetçilik” anlayışı, işbirlikçi liberallerdeki “kozmopolitizm” veya ortodoks komünistlerin “enternasyonalizm”i birbirine benzemektedir; tamamen gerçek dışıdır ve gayrimillîdir. Elbette ki biz bugün bütün İslam dünyasının, Türk dünyasının, mazlum milletlerin sorunlarıyla yakından ilgiliyiz. Bakınız Türkiye demek, sadece hükümet, sadece Tayyip Bey demek değildir. Türkiye, kültürel hinterlandı müthiş bir ülke. Şu anda emperyalizme karşı direnen biziz. ABD devlet tahvillerinin önemli bölümü Çin’in elinde, neredeyse diz çökmüş durumdaydı! ABD, Çin’in üstüne gidiyor, onu ilerisi için tehlike görüyor. Rusya’da da vaziyet aynıydı. Ahmet Davutoğlu döneminde bizim de kuyruğuna takıldığımız Suriye’ye Haçlı saldırısında, Rusya ortalıkta yoktu! Rusya ne zaman Suriye’ye girdi? Türkiye ile ABD orada karşı karşıya gelince Rusya girdi. Hatta Batı basınında “Türkiye Rusya’yı Suriye’ye soktu” diyenler bile oldu. Şimdi Türkiye’deki sol okumuyor, araştırmıyor. Öğrencilerim arasında daha ziyade İslamî kesimden öğrencilerim ve MHP’ye sempati duyan ülkücü öğrencilerim okuyor, araştırıyordu. Radikal solun etkisindeki öğrencilerim maalesef çokbilmiş geçiniyorlardı. Benim kuşağımda da böyle bir sorun vardı. Kapital’i okuyan beş-on kişi zor çıkar. “Mao’nun Seçme Eserleri’ni kendileri çevirtip de okumayan “Maocu” şeflere de rastlanır. Dolayısıyla sizin dediğiniz altyapı-üstyapı ilişkisiyle ilgili çok mühim bir kitap olan Engels’in Felsefe İncelemeleri de Türkiye’de okunmayan kitaplardan biridir. Orada, Joseph Bloch’a mektubunda Engels, “üstyapı”nın da “altyapı” üzerindeki etkisini belirtir. Öte yandan Murat Belge’nin de takipçisi olduğu Louis Althusser ciddiye alınacak biri değildir. İtalyan sosyalist Gramsci daha ciddidir. Althusser gibilere “düşünür” deniliyor! İslamî kesimde çok ilgi gösterilen Oryantalizm yazarı, Osmanlı’ya ve Türklere mesafeli olan Edward Said de “düşünür”!

Felsefî bakımdan Türkiye’deki sol, “ekonomizm”in, kaba materyalizmin etkisinde olduğundan bizler manevî alanı ne yazık ki, ihmal ettik. Burada rahmetli Erbakan, sola eleştirisinde haklıdır. Biz ezan ve başörtü konusunda çok yanlışlar yaptık. Sözde Atatürkçülere, gayrı millî masonlara karşı gereken tepkiyi gösteremedik. Türkiye üzerine oynanan oyunu göremedik! Bizim İngilizlerden bazı konularda muhafazakârlığı öğrenmemiz gerekiyor! Atatürk’ün Şapka Kanunu Ecevit ve Baykal tarafından da eleştirilmişti. Ecevit’in “inançlara saygılı laiklik” anlayışını, ne yazık ki sol, CHP ve Atatürkçüler anlayamadı. Gelelim son zamanlarda Ekrem İmamoğlu’nun yaklaşımına… Mitingde Kur’ân-ı Kerim okundu. Bu çok önemli ve çok olumlu bir gelişmedir. Kemalizm ve Atatürkçülük askerlere ve Kenan Evren’e atfedildiği gibi de değildir. Elbette değişik yorumlar olabilir, ancak biz eskiden de “gardırop Atatürkçülüğü” diye bunlara karşı çıkardık. Tabii sadece radikal solu, “Kadro”cuları, “Sol Kemalizm”i kastetmiyorum. Farklı yorumlar elbette olmalı; fakat Marksist sol, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çökmüş durumda. Türkiye’de daha olumsuz olarak etnik-ırkçılığa ve terörizmi desteklemeye yöneldi.

Devamı Derin Tarih Eylül Sayısında… 

Benzer konular