Azerbaycan ve İran’a 15-18. yüzyıllarda damgasını vuran Safevî Hanedanı, 14. yüzyılda Erdebil eyaletinde yaşayan Safeviyye tarikatının pîri Şeyh Safiyyüddin’in soyuna dayanmaktadır. 16. yüzyıla kadar Sünnî bir tasavvuf hareketi olarak varlığını sürdüren Safeviyye, İsmâil Mirza veya bilinen adıyla Şah İsmâil döneminde köklü bir değişim yaşadı. 1501 yılında Şah İsmâil, Akkoyunluların son hükümdarı Algas Mirza’yı mağlup ettikten sonra Tebriz’i ele geçirdi. Bu olayla birlikte resmî olarak Safevî Devleti kuruldu. Şah İsmâil, Tebriz’de ismine hutbe okuttu, sikke bastırdı ve taç giydi. Böylece 1736 yılında Nadir Şah’ın devireceği güne kadar devam edecek bir devlet tarih sahnesine çıktı.
Safevî Devleti ilk yıllarda Güney Kafkasya, Azerbaycan ve İran topraklarında yaşanan kaotik atmosferden faydalanarak hızla genişledi. Şah İsmâil önce 1500 yılında Cabanı Savaşı’yla Şirvanşahları hâkimiyeti altına aldı. Daha sonra fiilî olarak ikiye bölünmüş olan Akkoyunlu hanedanının iki hükümdarını -Murat ve Algas Mirzaları- mağlup etti; ardından topraklarını İran’a kadar genişletti. 1510 yılında Orta Asya’da Şeybânîleri yenmesiyle artık rakip olarak Osmanlı’yı görmeye başladı. 1514 yılında Çaldıran Savaşı’nda Şah İsmail’in mağlup olmasının ardından Safevîlerin yükselişi durdu; 1524 yılına kadar bir daha genişleme teşebbüsünde bulunmadılar. 1524’te Şah İsmâil öldükten sonra yerine oğlu I. Tahmasb geçti. Tahmasb’ın 1576 yılına kadar süren ve babasına nispetle daha sakin geçen 52 yıllık uzun bir hükümdarlık dönemi olacaktır.
Tahmasb’tan sonra Safevîlerde ilk iktidar çatışması vuku buldu. Tahmasb’ın çocukları ve II. İsmâil ve Pericihan Hatun arasında taht kavgası yaşandı. Erkek evlat olması nedeniyle bu mücadeleyi kazanıp tahta geçen II. İsmâil, sadece bir yıl iktidarda kaldı; zira 1577 yılında zehirlenerek öldürüldü. Bundan sonra tahta Muhammed Hüdabende geçti. Hüdabende, Safevî şahları arasında karakteristik yapı olarak en zayıf hükümdardır. Gözlerinin sağlıksız olması ve içe dönük yapısı onu bir süre sonra sembolik şah statüsüne taşıdı. Bu dönemde devlet işlerini daha çok eşi Mehdi Ulya yürüttü.
Özellikle Hüdabende döneminde büyük krizlerin başladığı görülür. 16. yüzyıldan itibaren Avrupa devletlerinin deniz yoluyla Hindistan’a ulaşmasıyla Asya ve Avrupa arasındaki ticaret yollarının önemini kaybetmiş olması, ticaret güzergâhında yer alan Safevîler için ekonomik açından büyük bir darbe olur. Safevîler hem yabancı tüccarlardan “Rahdari” adıyla bir vergi alıyor; hem de İsfahan, Kazvin, Rey, Erdebil ve diğer şehirlerde Safevî tüccarları yabancılara mallarını satıyorlardı. Ancak Avrupalıların deniz üzerinden Doğu’ya açılmasının ardından hem İran coğrafyası işlevsizleşti hem de tüccarların malları ellerinde kaldı. Mallarını kendi şehirlerinde satan İranlı tüccarlar artık Hindistan’a ve Portekizlerin elindeki Fars Körfezi (bugünkü Basra Körfezi) kıyısında bulunan Hürmüz şehrine gitmek zorunda kalıyorlardı. Diğer yandan, Osmanlı ve Şeybânîlerle yaşanan savaşlar ve zaman zaman patlak veren isyanlar da Safevîlerin bütçesini zorlamıştı.
Hüdabende döneminde Safevîler; Horasan, Gürcistan, Irak ve Erdebil ile Hal-Hal bölgesi hariç bütün Azerbaycan’ı kaybettiler. Ekonomik şartlar bu dönemde o kadar kötüleşmişti ki, Erdebil’de Safevî şeyhlerinin ve şahlarının türbelerinde bulunan altın eşyalar dahi eritilip para basımında kullanıldı. Tabii ülkeyi sefalete sürükleyen bu durum imparatorluğun kurucu takımı olan Kızılbaşları rahatsız ediyordu. 1579 yılında Kazvin’de Mehdi Ulya olarak bilinen Hayrünnisa Hatun, Kızılbaş emirleri tarafından öldürüldü. Ve nihayet 1587 yılında onların zoruyla Hüdabende tahtını oğlu Abbas Mirza’ya bırakmak zorunda kaldı. Böylece Abbas Mirza, I. Şah Abbas adıyla tahta çıktı.