Amerikalıların Ortadoğu’ya gelişine petrol şirketleri ve misyoner cemaatler öncülük etmişti. Ancak İran’da İngilizlere ve Ruslara meydan okuyan ilk ciddi adımlar 1911’de Tahran’a gönderilen danışman William Morgan Shuster ile atıldı diyebiliriz. İran maliyesini toparlamak için danışmanlık vazifesi üstlenen Amerikalı Shuster, kısa bir süre çalıştığı Tahran’da İngiltere, Rusya ve Almanya’nın rekabetini ve İran-Türkiye ilişkilerini müşahede etmişti.
Shuster’in tespitlerine göre, İran’daki anayasa teşebbüslerinde Rusya daima menfi bir rol üstlenmişti. Ayrıca İran önemli bir güzergâh merkeziydi ve dış dünyaya açılırken komşusu Osmanlı’ya bağımlıydı. Fakat ülke üzerinde belirleyici iki güç vardı: Ruslar ve İngilizler. Shuster İran’ın Boğulması (The Strangling of Persia) başlığıyla kaleme aldığı eserinde İngilizlerin ve Rusların İran’a Amerikalıları sokmamakta kararlı olduklarına dikkat çekmişti. Tahran’daki İngiliz Elçisi Barclay’ın raporları da İngiltere ve Rusya’nın Tahran’daki para işlerine müdahale etmeye çalışan Amerikalı Shuster’ten hiç haz etmediklerini göstermektedir.
Shuster’in Tahran’daki varlığından rahatsız olan Ruslar, Kasım 1911’de İran Hükümeti’ne baskıyı arttırdı. New York Times, 26 Kasım 1911’de bu meseleyi manşete taşımış ve şu soruyu sormuştu: “Rusya Nasıl Shuster’e Saldırma Noktasına Geldi?”
34 yaşındaki Amerikan vatandaşı nihayet Rusların sert baskıları üzerine Aralık’ta İran’dan ayrıldı. Zira İran 1907’de İngiltere ile Rusya arasında paylaşılmış ve üçüncü bir ülkeye çıkar sahası açılmaması için gerekli adımlar atılmıştı. İran Hükümeti, ABD’nin gelişine dek bu iki aktöre bağımlı kalmaya devam edecekti.
Büyük Harp’ten sonra, 1919’da yeni hükümet kuran başvekil Hasan Han (Vüsuküddevle), İngiltere ile yapılacak görüşmelerde öne çıkan isimdi. Bu dönemde İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour, Versailles’teki Paris Barış Konferansı’na, yerine geçecek olan Lord Curzon ise Ortadoğu’ya odaklanmıştı. Hatta Curzon İran’ı çok sevdiğini dile getiren bir isim olarak İran mütehassısı gibi davranmaya başlamıştı. İran’ı İngiltere’nin müstemlekesi yapmak istemiş, Cihan Harbi akabinde bunu gerçekleştirmek için gerekli adımları atmıştı. Türklerle Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra İran (savaşta taraf olmadığı halde) yeni bir antlaşma masasına sürükleniyordu. İran’ı temsilen imzaladığı 1919 İngiliz-İran Anlaşması, Hasan Han’ın ismini İran tarihine kara bir leke olarak yazacaktı.
Devamı Derin Tarih Eylül Sayısında…