Son 20 yıllık zaman zarfında işgaller ve çatışmalar Ortadoğu coğrafyasında maddî ve manevî açıdan büyük yıkımlar meydana getirdi. Muazzam can kaybının, uluslararası bir problemler yumağına dönüşen mülteci sorununun ve altüst olan devlet sistemlerinin yanında, hiç şüphesiz tarihî miras da bu yıkımdan nasibini aldı.
Savaşın 10. yılında bulunduğumuz 2021 itibariyle hâlâ sükûnetin sağlanamadığı Suriye, bu durumun en başta gelen misallerinden biri. Kara ve hava operasyonları neticesinde Rakka, Tedmür veya Maarratü’n-Nu’man gibi yerleşim yerlerindeki tahrip edilen müzeler bir tarafa, planlı bir şekilde yürütülen yağma faaliyetleri de bu tarihî birikimin yok olmasında büyük bir rol oynadı. 2011’den itibaren Suriye topraklarından çalındığı tespit edilen tarihî eserlerin 40 binden fazla olduğu düşünülürse, gelinen noktada bu yağma faaliyetlerinin stratejik olarak yürütüldüğü anlaşılacaktır. Üstelik bu rakamın Suriye’nin bütün müzelerini kapsamadığını, sadece 30 kadar müzede yapılan inceleme neticesinde bu verilere ulaşıldığını da eklemek gerekir. Buradaki tarihî eserlerin durumuyla alakalı olarak, Almanya merkezli Gerda Henkel Vakfı tarafından yayınlanan bir rapor, korkunç ayrıntıları bütün açıklığıyla gözler önüne serdi:
Buna göre 2017’de Paris’te hayatını kaybeden Baas rejiminin eski Savunma Bakanı Mustafa Talâs, Suriye’den ayrıldığı 2011 yılında Birleşik Arap Emirlikleri’ne tam olarak 405 sandık eser kaçırdı. Raporda yer alan, bu kaçakçılığın Suriye Kültür Bakanlığı’nın onayıyla yapıldığı yönündeki ifade ise yağmanın devlet eliyle yürütüldüğünü ortaya koymaktadır. Gerek yıkım, gerek yağma ile Suriye’deki müzeler öyle büyük bir tehlike altına girdi ki, durum Irak’takinden bile kötüydü. Misaller sayılamayacak kadar çok.
1961 yılında kurulan Tedmür’deki müze, Rus ve rejim savaş uçaklarının bombardımanına maruz kalmasının hemen ardından yağmalandı. Normalde 12 bin parça tarihî eser ihtiva eden müzedeki eserlerin mevcut durumuyla alakalı net bilgi sahibi değilsek de, bu sayının en az üçte birinin yağmaya maruz kaldığı gelen bilgiler arasında. 1987 yılında kurulan İdlib Arkeoloji Müzesi de tarih öncesi döneme uzanan çok kıymetli parçalar barındırırken, özellikle 2015 ve 2016 yılları arasındaki füze saldırılarıyla harabeye döndü, akabinde de yağmacıların saldırılarına maruz kaldı. Strateji adeta müzelerin önce vurulması, sonra da yağma faaliyetlerine tabi tutulması şeklinde işliyordu. Kısmen değerli bir arşive de ev sahipliği yapan ve 15 bin civarında eseri muhtevi olan müzenin neredeyse yarısının yağmalandığı, yukarıda bahsettiğimiz raporun ifadeleri arasında kaydedilmiştir.
Diğer taraftan, farklı yapılardan meydana gelen ve adeta külliye hüviyeti arz eden, Yakın Doğu’nun en kıymetli mozaik parçalarını bünyesinde barındıran Maarratü’n-Nu’man Müzesi de yıkımdan kurtulamamıştır. Savaşın ilk zamanlarında rejim askerleri tarafından kışla haline getirilen müze binası, Özgür Suriye Ordusu tarafından ele geçirildiği 2012 yılından 2018’e kadar yoğun bombardımana maruz kaldı. Hâfız Esed’in bronzdan yapılmış heykelinin ağzına ayakkabı sokulmuş meşhur fotoğrafla hatırlanan müze, sonraki yağmalarla daha korkunç bir hale büründü.
Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…