Osmanlılar ve Balkan halkları arasında (Sırplar, Bosnalılar, Macarlar, Romenler, Karadağlılar, Hersekliler, Hırvatlar ve Arnavutlar) 28 Haziran 1389’da Priştine yakınlarında meydana gelen I. Kosova Savaşı, Osmanlı Devleti’nin unutulmaz zaferlerinden biridir. Sultan I. Murad’ın komutanlığında sekiz saat gibi kısa bir sürede zaferle sonuçlanan bu savaş, Türk ve Sırp tarihi açısından olduğu gibi, Müslümanlık ve Hıristiyanlık tarihi açısından da hayati öneme sahiptir. Asırlar boyunca bu hayret verici olayı konu olan Türkçe, Arnavutça, Sırpça, Makedonca, Bulgarca ve Yunanca olmak üzere pek çok destan yazılmıştır.
Arnavutlar, Osmanlıların Müslüman olanlara sunduğu birtakım hakların da teşvikiyle, kendi istekleriyle İslâmiyet’i seçip Osmanlı Türkleri ile aynı bayrak altına girince, Osmanlı fütuhat düşüncesini benimsediler. Böylece Afrika, Akdeniz, Ortadoğu, İran, Kafkasya, Kırım, Orta Avrupa’da yapılan büyük savaşlara katılarak zaferleri paylaştılar. Sözlü Arnavut halk edebiyatı bu savaşları konu alan sayısız epik şiir, türkü, mersiye ve destanla doludur.
Bu destanlardan en eskisi, kim tarafından söylenip düzenlendiği bilinmeyen “Kosova Savaşı Destanı”dır. Mesnevi tarzında, 8’lik hece ölçüsü ile söylenmiş ve 510 mısradan oluşan destanın ilk bölümünde Osmanlı ordusunun manevî temizliğine, kahramanlığına, Sultan Murad’ın ve askerlerinin faziletine yer verilmiştir. Bu destanların birçok versiyonları olmasına rağmen muhteva hemen hemen birbirinin aynıdır. Arnavut ozanlar tarafından asırlardır dilden dile söylenerek günümüze kadar ulaşan bu destanlar, Kosova Arnavut halk edebiyatının en önemli unsurlarındandır.
Destanlardaki motifler Tevrat’ta ve Kur’an’da geçen dinî hadiseler, Roma, Hellen, eski Türk inanışlarına benzer unsurlar ve rüyalardan meydana gelmektedir. Kosova’daki Dırvar köyünden Hamza Boyku’nun Arnavutça olarak söylediği bir şiirde; Sultan Murad’ın gördüğü iki rüyadan bahsedilir. Sultan bir gün abdest alıp namaz kıldıktan sonra uykuya daldığı sırada korkunç bir rüya görür ve uyanır, tekrar abdest alarak yeniden uyur. Aynı korkunç rüyayı tekrar görür ve yine uyanır. Bu sefer annesini çağırarak rüyasında gördüklerini anlatır. İki şahinin gelip sağ omzuna konduğunu, sonra birdenbire bütün yıldızların yere, ay ve güneşin ise denize gömüldüğünü görmüştür. Sabah olunca şeyhülislâm, sadrazam ve rüya tabircilerini huzuruna çağırıp rüyasını anlatır. Tabirciler rüyayı şöyle tabir ederler: “Sağ omuza konan şahinler talih kuşlarıdır. Bunlara göre sancak-ı şerifi alarak Kosova’ya doğru yürümeli ve o güzel ülkeyi fethetmeli. Denize batan ay ve güneşin kurtulması için şehadet gereklidir. Buna göre, Sultan Kosova’yı fethedecek fakat kendisi de şehit düşecektir. Rüyanın iki defa tekrarlanması ise rüyaların önemini pekiştirmiştir.