Osmanlılar, Selçuklular gibi kendilerinden önceki millet ve devletlerden birtakım uygulama ve müesseseleri alıp geliştirerek kullanmışlardır. Osmanlıların hâkimiyet kurdukları coğrafyada öncüllerinden çok şey aldıkları, bazı gelenek ve âdetleri sürdürdükleri bir gerçektir. Pek çok kişi Osmanlı’yı Selçuklu’nun bir devamı gibi görür. Bu doğrudur ve bu nedenle iki hanedan arasında bir karşılaştırma yapıldığında pek çok benzerlik ortaya çıkmaktadır. Kültürel ve kurumsal benzerliklerin en önemlileri ekberiyet usulü (en büyük şehzâdenin hükümdar olması), kafes hayatı, toprak gelirinin askere maaş olarak verilmesi (ikta-timar sistemi), gulâm-devşirme sistemi (gulamhâne-Enderun), devlet adamı ve asker yetiştirme sistemi, melik ve şehzadelerin askerî ve siyasî tecrübe kazanması için tayin edilen görevli (atabeg-lalalık kurumu), hükümdarın imzası (tevki-tuğra), ihtiraslı hatunlar (Terken-Hürrem), melik ve şehzâdelerin eğitimi, vakıf kurumu gibi başlıklardır.
1 Devlet Adamı ve Asker Yetiştime Sistemleri
Esir veya köle olarak hizmete alınan kimselerin yeteneklerine bakılarak ve kendilerine verilen eğitimin sonunda başta ordu olmak üzere çeşitli devlet kademelerinde istihdam edilmeleri suretiyle işleyen sisteme gulâm sistemi denir. Bir gulâm, hizmet ettiği meslek dalında başarılı olduğu sürece en yüksek makama veya rütbeye yükselebilirdi. Türkiye Selçukluları Devleti’nden önceki Müslüman ve gayrimüslim devletlerde de görülen gulâm sisteminin ne zaman ve nasıl başladığını söylemek zordur. Abbasî halifeleri 9. yüzyılda iktidara gelmelerine yardımcı olan Horasan askerî kuvvetini dengelemek amacıyla Türklerden kurulu birlikleri kullanmışlardı. Gulâmlar çoğunlukla küçük yaşta, yabancı kültürel bir ortamdan ya da uzak coğrafî bölgelerden devşiriliyordu. Bunlar saraya getirildikten sonra uygun bir eğitimle istenen düzeyde yetiştirilmekteydiler. Küçük yaşta yetiştirilen gulâmların, efendisi olan sultana, yerli Müslüman tebaaya göre daha sadık ve itaatkâr olması sağlanırdı. Aldıkları eğitim sayesinde yetenekleri geliştirilen gulâmlar iyi bir asker ve idareci haline gelirlerdi.
Hanedanların egemen olduğu bölgelerde, günümüzün modern milliyetçilik anlayışından farklı olarak etnik, dinî ve dil birliğinin olmayışı, bu sistemin 13. yüzyıla kadar başarılı bir biçimde uygulanmasını sağlamış; ancak bu sisteme dayalı birçok devlet Moğol akınları karşısında duramamıştı. Ayrıca gulâmların bağlılıklarının farklılık göstermesi hanedanların ortadan kalkmasına ya da Tulunoğulları, İhşîdîler ve Memlukler gibi gulâm kaynaklı hanedanların oluşmasına neden olmuştur.
İslam dünyasının kuzeydoğu sınırlarında yer alan Türkmenler uzun süre gulâm sistemi için özellikle tercih edilmişti. İhtiyaç duyulan köleler Horasan, Kafkaslar ve Anadolu’daki köle pazarlarından sağlanıyordu.
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…