KADİR MISIROĞLU: “MEVSİM MÜSLÜMANLARA BAHAR, EHL-İ KÜFRE SONBAHARDIR”

KONUŞAN: FATMA AKSU

 

Mustafa Kemal Paşa’nın “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözü ile başlamak istiyorum hocam. Bu sözden ne anlıyorsunuz?

Hâkimiyet milletin mi, kendisinin mi? Sokakta gördüğü bir adamı beğenip sen filanca yerin milletvekilisin diye çağırıyor. Hâkimiyet şahsî otorite tesisine dönüşmüştür. Benim konuşmalarımda bu misallere çok rastlarsınız. Size bir iki misal vereyim. Üsküdar’da tütün deposu vardı. Orada çalışan işçiler ücret artışı için grev yaptı. Grevin başı Numan Usta adında bir adamdı. Telgrafla Numan Usta’yı Ankara’ya çağırdılar, asılmaya gittiğini zannetti. Numan Usta’ya dediler ki, “Sen İstanbul milletvekilisin.” Ortada ne seçim var ne bir şey. Giderken üstünü değiştirmek, düzgün elbise giymek istedi. Bu sefer de “Hayır, işçi tulumu ile git. Mecliste işçi tulumu ile otur ki dünyaya karşı bizde demokrasi var, işçiler milletvekili oluyor, diyelim” (dediler). Bu adam iki sene milletvekilliği yaptı. Tercüme-i hâlinde Fransızca biliyor vs. yazıyor. Bunların hepsi yalan. Tütün deposunda işçi bu adam. Demokrasi oyunu oynandı böyle.

Bir başka misâli 10 Yıl Savaş ve Sonrası adlı hatıratında Orgeneral Fahrettin Altay anlatıyor. 1930’larda Konya’da kumandan iken kendisine bir telgraf geliyor. Telgrafta şöyle yazıyor: “Latin harfleriyle okuryazar bir köylü bul, onu milletvekili yapacağız.” Bata çıka bir köye gittiğini söylüyor. “Köy ağası tanıdığımdı. Bir ziyafet verdi. Oğlunun olup olmadığını sordum. Var dedi. Kaç yaşında olduğunu sorduğumda 32 yaşında olduğunu söyledi. Yanıma çağırıp okuma yazma bilip bilmediğini sordum. Biliyorum dedi. Jeep’in plakasında yazan ‘Konya’ yazısını okumasını istedim. Daha o kadar öğrenmedik, dedi. İçimden dedim ki yaya kaldın tatar ağası. Köy ağası, kardeşinin oğlu olduğunu ve karşı köye düğüne gittiğini söyledi. Biraz sonra çocuk gelince ona da sordum. Plakayı okudu. Tamam, sen benimle Ankara’ya geliyorsun, mebus olacaksın, dedim. Asmaya götürüyorum zannedip ağladılar. Baktılar kaçış yok, o hâlde güzel bir elbise giysin de öyle gelsin sizinle, dediler. Olmaz, böyle gelecek dedim.” Bu adam iki devre Konya milletvekilliği yaptı. Buna seçim denir mi?

Bunu söyleyen adam Mustafa Kemal’in düşmanı değil. “Ben Millî Mücadele’nin başlangıcından itibaren Atatürk’e iman ettim, hâlâ da bu iman üzereyim” diyen biri. Beş vakit namazı üç vakte indirmek için dinde reform üzerine kitap yazmış adam.

Bak bununla alâkalı sana evrak ararken ne buldum? Mustafa Kemal’in mal varlığı. 361 bin dönüm arazi! Selanik’ten mi getirdi bunları? Ancak bunları söylemek cesaret ister. Hele o devirde kimse bir şey diyemiyordu ki. Ne melânetler olduğunu bilseniz! Çarşıda şapka giymeyen köylünün başına jandarma tarafından katran sürüldüğünü gördüm ben!

Bir komünistin de şahadeti var. O da Şevket Süreyya Aydemir. Mustafa Kemal’e Tek Adam diye kitap yazdı. Suyu Arayan Adam isimli hatıratında anlatıyor. (Şapka İnkılabından evvel) Hacı Bayram’da İstiklâl Mahkemesi’nde muhakeme olunurken gazetecilerden birisi hasır bir şapka ile içeriye girmiş. Kılıç Ali küfrederek onu kovalamış. “Ulan baban da mı şapka giyerdi!” vs. diyerek. Akabinde Şapka İnkılâbı için yüzlerce kişi asmadılar mı bunlar darağacında? Bu nasıl tezat? İşte böyle bir devir. İstikrarsız… Tek adam idaresi.

Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında… 

Benzer konular